Günümüzde kanser tedavisinde kullanılan yöntemlerden biri olan kemoterapi, genellikle aklımızda “ilaçla tedavi” şeklinde yer eder. Oysa kemoterapi, özünde vücuttaki kanser hücrelerini hedef alıp onların çoğalmasını ve yayılmasını engelleyen kapsamlı bir tedavi protokolüdür. “Kemoterapinin kaç kür verileceği” meselesi ise basit bir sayıdan çok daha fazlasıdır; hastanın genel durumundan kanserin türüne, ilaç seçimine ve hatta tümörün vücuttaki konumuna kadar pek çok değişkene bağlıdır. Her hasta özeldir ve her kemoterapi yolculuğu farklı dinamiklere sahiptir. Tıpkı bir bahçedeki yabani otları temizlerken, toprağın yapısına, havanın durumuna ve kullanılan ekipmana göre strateji belirlemek gibi… Nasıl ki bazı durumlarda sadece birkaç kez ilaçlama yeterliyken, bazen de istenen sonuca ulaşana kadar defalarca işlem yapılması gerekebiliyorsa, kemoterapi de benzer şekilde sürekli gözlem ve değerlendirme gerektirir.
Kemoterapi Kür Sayısını Belirleyen Faktörler Nelerdir?
Kemoterapi kür sayısına dair kararlar, basit bir rakam ya da yüzeysel bir hesaplamadan ibaret değildir. Pek çok dinamik bir arada değerlendirilerek, o hastaya özel olarak planlanır. Bu durumu şöyle düşünebiliriz: Bir yolculuğa çıkarken, yolun ne kadar uzun olduğu, hava koşulları, arabanın ne kadar yakıt tükettiği ve sürücünün deneyimi gibi pek çok faktör göz önüne alınır. İşte kemoterapide de benzer bir süreç işler:
Kanserin cinsi (akciğer, meme, mide, kan vb.) ve hangi evrede olduğu (erken, orta, ileri) ilk bakışta en önemli belirleyiciler arasında yer alır. Örneğin bazı agresif kanser türlerinde daha yoğun ve sık kürler gerekebilirken, bazı daha yavaş ilerleyen türlerde bu sıklık farklı olabilir.
Tıp dilinde ECOG (Eastern Cooperative Oncology Group) skoru gibi ölçeklerle değerlendirilir. Hastanın günlük yaşam aktivitelerini ne ölçüde sürdürebildiği, organ fonksiyonlarının ne kadar iyi çalıştığı, eşlik eden ciddi bir hastalığı olup olmadığı gibi etkenler, toplam kür sayısını ve yoğunluğunu etkileyebilir.
Her ilacın etki mekanizması ve toksisite profili farklıdır. Bazı ilaçlar kısa aralıklarla verilirken, bazıları arasında daha uzun dinlenme süreleri gerekir. Ayrıca hedefe yönelik ilaçlar veya akıllı ilaçlar gibi yeni nesil tedavilerin eklenmesi de protokolde değişikliklere yol açabilir.
Tedavinin küratif (tam iyileşme amaçlı) mi, yoksa palyatif (semptom kontrolü ve yaşam süresini uzatma amaçlı) mi olduğu da sayı üzerinde etkilidir. Küratif tedavilerde genellikle daha yoğun programlar uygulanabilir; palyatif tedavilerde ise hastanın yaşam kalitesi daha ön planda olduğundan doz ve kür sayısı hastanın tolere edebildiği biçimde düzenlenir.
Hastanın vücudu kemoterapiye nasıl tepki veriyor? Kan değerleri ne durumda? Tümörün hacmi küçülüyor mu? İstenmeyen yan etkiler kabul edilebilir sınırlar içinde mi? Tüm bunlar en başta planlanan kür sayısının süreç içinde yenilenmesine yol açabilir.
Kanser Türü Kemoterapi Kür Sayısını Nasıl Etkiler?
Her kanserin kendine özgü bir “doğası” vardır. Bazı kanser hücreleri çok hızlı bölünür ve yayılırken, bazıları ise daha yavaş ilerler. Bu hız farkı, kullanılacak ilaç kombinasyonlarından kür sıklığına kadar pek çok detayı şekillendirir. Tıpkı farklı bitki türlerinin farklı gübre ve sulama periyodlarına ihtiyaç duyması gibi, her kanser de farklı bir tedavi yaklaşımı gerektirir.
- Hematolojik Kanserler (Kan, Lenfoma, Lösemi vb.): Bu kanserler çoğu zaman sistemik bir yapıda olduklarından, vücudun pek çok bölgesinde aynı anda var olabilirler. Kemoterapi bu tip kanserlerde bazen daha uzun, bazen de daha yoğun periyotlarda uygulanır. Lösemi gibi kanserlerde kemoterapinin sık ve yoğun olması, hastayı yan etkiler açısından zorlasa da kanser hücrelerinin temizlenmesi için gerekli olabilir.
- Solid Tümörler (Meme, Akciğer, Mide, Bağırsak vb.): Bu gruptaki kanserler genellikle belirli bir organ veya dokuda başlar. Tedaviler, tümörün türüne ve bulunduğu evreye göre değişkenlik gösterir. Örneğin meme kanserinin bazı alt tipleri (hormon reseptörü pozitif olanlar) daha uzun aralıklarla daha az kür alabilirken, üçlü negatif meme kanseri gibi daha agresif tiplerde daha yoğun tedaviler tercih edilebilir.
- Beyin Tümörleri: Beyin, ilaç geçişine karşı koruyucu bir bariyere (kan-beyin bariyeri) sahip olduğu için, kullanılacak kemoterapi ilaçlarının seçimi ve veriliş şekli oldukça özen ister. Bu da kür sayısını ve sıklığını doğrudan etkiler. Bazı ilaçlar sık ve düşük dozlarla verilebilir; bazıları ise beyin bariyerini aşabilme kabiliyetine bağlı olarak daha farklı protokoller gerektirir.
- Nadir Kanserler: Çok sık görülmeyen kanserler için yeterli klinik çalışma ya da standart yol haritaları olmayabilir. Bu yüzden hekimler, eldeki bilimsel veriler ışığında daha “kişiselleştirilmiş” bir yaklaşım benimser. Bu da kür sayısının, sıklığının ve ilaç seçiminin hastaya özgü olmasına yol açar.
Kanserin Evresi Kemoterapi Kür Sayısı ile Nasıl İlişkilidir?
Kanserin evresi (stage), tedavi planlamasında adeta bir “yol haritası” görevi görür. Tümörün boyutu, lenf düğümlerine yayılımı ve metastaz durumuna göre belirlenen evre, kemoterapinin ne kadar süreceğini, hangi yoğunlukta uygulanacağını ve kaç kür olacağını belirleyen en büyük etkenlerden biridir. Bunu, bir ormanın içindeki yangının ne kadar yayıldığını ölçmek gibi düşünebiliriz: Yangın küçük bir alandaysa müdahale nispeten daha kısa sürer; fakat alevler geniş bir alana yayılmışsa, söndürme çalışmaları daha uzun ve kapsamlı olur.
- Erken Evre Kanserler (Evre I – II): Tümör henüz küçük çaptaysa ve lenf düğümlerine veya uzak bölgelere sıçrama yoksa, tedavi genellikle cerrahi müdahale ve ardından belirli sayıda kemoterapi kürüyle desteklenebilir. Burada amaç kanserin geri dönmesini engellemek veya var olan küçük odakları yok etmektir. Bu yüzden kür sayısı genellikle daha azdır, çünkü “yangın” henüz küçük bir alandadır.
- Orta Evre Kanserler (Evre III): Tümör daha büyük olabilir veya lenf düğümlerine yayılmış olabilir. Bu durumda kemoterapi, cerrahiden önce (neoadjuvan) veya sonra (adjuvan) uygulanarak tümörün boyutunu küçültmek ya da cerrahi sonrası kalan hücreleri temizlemek için kullanılır. Kür sayısı bu aşamada artabilir; çünkü hedef, hem var olan tümörü hem de mikroskopik düzeyde kalma ihtimali olan kanser hücrelerini ortadan kaldırmaktır.
- İleri Evre Kanserler (Evre IV): Kanser vücudun başka bölgelerine metastaz yaptıysa, tedavi daha uzun soluklu olabilir. Amaç kanseri tamamen yok etmekten ziyade kontrol altına almak ve hastanın yaşam kalitesini korumaktır. Bu durumda kemoterapi kür sayısı daha fazla olabilir; ancak tedavinin yan etkileri ve hastanın genel durumu da dikkatle gözetilir. Uzun süreli tedaviler, zaman içinde ilaçlara karşı direnç gelişebileceğinden, protokolde değişiklik gerektirebilir.
Hastanın Genel Sağlığı Kemoterapi Kür Sayısını Belirlemede Ne Rol Oynar?
Herkes aynı hastalıkla mücadele ediyor gibi görünse de vücutlarımızın bu mücadeleye verdiği tepkiler farklı olabilir. Bir kişinin kalp, böbrek veya karaciğer fonksiyonları iyi çalışıyorsa, yan etkilere dayanma gücü daha yüksek olabilir ve daha yoğun bir kemoterapi alabilir. Öte yandan aynı yaşta başka biri ciddi kalp veya böbrek sorunları yaşadığından, daha sınırlı sayıda kür veya daha düşük dozlar uygulanması gerekebilir. Bu durumu dayanıklılık yarışı yapan sporcularla benzetebiliriz: Kimi sporcu uzun mesafe koşularına dayanıklı ve hızlı toparlanırken, kimi sporcu daha kısa mesafeleri güçlü koşar ama uzun yarışlarda zorlanır.
Böbrekler, karaciğer ve kalp fonksiyonları, kullanılan ilaçların vücuttan atılmasında ve genel sağlık durumunun korunmasında kilit rol oynar. Özellikle böbreklerin yeterli çalışmaması, kemoterapi ilaçlarının gerektiği gibi atılamamasına ve toksisitenin artmasına neden olabilir. Aynı şekilde karaciğerin fonksiyon kaybı da ilaç metabolizmasını bozar.
Kemoterapi, hızlı bölünen hücreleri hedef aldığı için kan hücrelerini de etkiler. Bağışıklık sistemi zayıf olan düşük lökosit ya da trombosit değerlerine sahip bir hasta, sık kürleri tolere etmekte güçlük çekebilir. Bu durumda kürler arasında daha uzun aralar verilebilir veya doz azaltılabilir.
İleri yaş, tek başına bir engel değildir; ancak genel kırılganlık düzeyi, kas gücü ve beslenme durumu gibi faktörler tedavinin yan etkilerini göğüsleme kapasitesini belirler. Bazı ileri yaştaki hastalar çok dinç olup agresif tedavileri kaldırabilirken, bazısı daha düşük yoğunluklu protokollere yönlendirilir.
Kemoterapi, sadece fizyolojik değil aynı zamanda psikolojik ve sosyal yönleri olan bir süreçtir. Hastanın moral durumu stres düzeyi, yakın çevresinin desteği, tedavinin düzenli sürdürülmesinde büyük rol oynar. Özellikle sık hastane ziyaretleri gerektiren programlarda, hastanın destek görmesi sürekliliği olumlu etkiler.
Farklı Kemoterapi İlaçları Gerekli Kür Sayısını Nasıl Etkiler?
Kemoterapi denince akla tek tip bir ilaç gelse de aslında her birinin etki mekanizması, yan etki profili ve vücuttan atılma biçimi farklıdır. Bu farklılıklar, tedavi sıklığından toplam kür sayısına kadar pek çok detayı belirler. Bunu, farklı temizlik maddeleri kullanarak bir evi temizlemeye benzetebiliriz: Bazı yüzey temizleyiciler yoğun ve kısa kullanımla sonuç verirken, bazılarını ara ara uygulamak gerekebilir.
- Sitotoksik İlaçlar: Klasik kemoterapi ilaçlarının çoğu, hücre bölünmesini durdurarak veya DNA hasarına yol açarak çalışır. Bu tip ilaçlar hızlı bölünen hücreleri hedef aldığından, özellikle saç kökleri, kemik iliği ve sindirim sistemi gibi dokularda yan etkiler sık görülür. Yan etkilerin yoğunluğu arttıkça, kürler arasında toparlanma süresi gerekebilir. Böylece ilaç doz aralığı ya da kür sıklığı buna göre ayarlanır.
- Hedefe Yönelik İlaçlar (Targeted Therapies): Bu ilaçlar kanser hücresindeki belli bir proteini veya sinyal yolunu hedef alır. Genellikle klasik kemoterapi kadar geniş yan etki spektrumuna sahip değillerdir. Bazıları ağızdan alınan hap formunda olabilir ve daha sık, ancak daha düşük yoğunlukta uygulanabilir.
- İmmünoterapi: Vücudun bağışıklık sistemini kanserle savaşması için “güçlendiren” veya “yeniden eğiten” ilaçlar, son yıllarda oldukça gündemdedir. İmmünoterapi, kemoterapi ile aynı kurallara bağlı değildir; ancak kimi zaman kemoterapiyle birlikte veya art arda kullanıldığında, toplam kür sayısını değiştirebilir. Örneğin kemoterapiden sonra immünoterapiye geçilmesi planlanabilir.
- Kombinasyon Tedavileri: Birden fazla ilacın birlikte kullanılması, tek başına bir ilaca göre daha yüksek etkinlik sağlayabilir. Ancak toksisite artışı riski de söz konusudur. Bu nedenle kombinasyon tedavilerinde kür sayısı, hastanın tolere edebileceği maksimum düzeye göre planlanır. Örneğin iki güçlü ilaç aynı dönemde verildiğinde daha az kür yeterli olabilir veya ilaçlar ardışık (bir kürde ilk ilaç, diğerinde ikinci ilaç) şeklinde uygulanabilir.
Bu çeşitlilik, tedavi ekibine daha esnek ve kişiselleştirilmiş protokoller oluşturma şansı verir. Ancak aynı zamanda karmaşık bir planlama sürecini de beraberinde getirir. Her ilaç için beklenen yarar ile potansiyel risklerin bir dengeye oturtulması gerekir. Dolayısıyla “Her kemoterapi ilaç protokolü eşittir” gibi bir genelleme yapmak mümkün değildir. Kullanılan ilacın türüne göre haftada bir, iki haftada bir ya da üç haftada bir gibi farklı aralıklarla tedavi uygulanabilir. Ayrıca aynı ilaç, farklı dozlarda ve farklı kür sayılarında da verilerek kişiye özel protokoller oluşturulabilir.
Standart Kemoterapi Kür Uzunlukları Nasıl Belirlenir?
Kemoterapi kürünün uzunluğu, yani “bir kür ne kadar sürer?” sorusuna yanıt vermek için öncelikle ilaçların farmakolojik özellikleri ve tedavi protokollerinin bilimsel temelleri dikkate alınır. Pek çok kemoterapi protokolü, klinik çalışmalar sonucunda belirlenmiş ve onaylanmıştır. Bu protokollerde genellikle kürler 2 ila 6 hafta arası değişen döngüler halinde uygulanır.
- Kür Süresi ve Dinlenme Aralığı: Tipik bir kemoterapi döngüsü, ilaç uygulama süreci (örneğin birkaç saat veya birkaç gün) artı hastanın vücudunun toparlanması için gereken dinlenme aralığından oluşur. Bu dinlenme aralığı sırasında kemik iliği yeni kan hücreleri üretir, organlar ise ilaç artıkları ve yan etkilerden toparlanır.
- Farklı Tedavi Protokolleri: Örneğin meme kanseri tedavisinde 21 günlük döngüler yaygın olabilirken, bazı rejimler 14 günlük yani daha sık aralıklarla uygulanır (“dose-dense” rejimler). Akciğer kanseri tedavisinde ise yine 21 günlük döngüler sık görülmekle birlikte haftalık uygulamalar da söz konusu olabilir.
- Toplam Döngü Sayısı: Örneğin “4 kür” şeklinde ifade edildiğinde, her biri 3 hafta arayla uygulanan 4 döngüden bahsedilir. Bu da tedavinin yaklaşık 12 haftaya (3 ay) yayılması anlamına gelebilir. Ancak hasta yan etkileri iyi tolere ediyorsa veya tedaviye cevap güçlüyse, 2 kür daha eklenerek 6 kürü tamamlamak mümkündür.
- Bilimsel Çalışmaların Rehberliği: Standart protokoller çoğunlukla büyük çaplı araştırmalara dayanır. Bu araştırmalar, hangi ilaçların hangi dozda, kaç kür boyunca uygulanmasıyla en iyi sonuçların (hayatta kalma, nüksü önleme gibi) elde edildiğini ortaya koyar. Örneğin “meme kanserinde 6 kür X protokolü” gibi bir standart, klinik deneylerde en iyi fayda/risk oranına ulaşıldığı için benimsenmiş olabilir.
Sık Görülen Kanser Türleri İçin Tipik Olarak Kaç Kemoterapi Kürü Gereklidir?
Günlük hayatta en çok duyduğumuz kanser türleri arasında meme kanseri, akciğer kanseri, kolon kanseri ve mide kanseri yer alır. Elbette her birinin de alt tiplerine, evrelerine ve hastanın özel durumuna göre kür sayısı değişebilir. Ancak genel bir fikir vermek adına, bazı örnek protokollere göz atabiliriz. Burada aktarılan rakamlar sabit reçeteler değil; yine de ortalama uygulamalara dair fikir vermek için önemlidir.
- Meme Kanseri: Erken evrelerde genellikle 4 ila 6 kür arasında bir program uygulanır. Örneğin adjuvan (ameliyat sonrası) tedavide, 3 haftada bir uygulanan protokollerle 4-6 kür şeklinde planlanır. Üçlü negatif meme kanserinde bazen daha yoğun (dose-dense) rejimler öngörülerek, 2 haftada bir uygulanan 4 kürlük tedaviler de söz konusu olabilir.
- Akciğer Kanseri (NSCLC): Özellikle ileri evrelerde platin bazlı (cisplatin veya karboplatin) ilaçlarla kombinasyon yapılır. İlk sırada sıklıkla 4 kür önerilir, ancak hasta iyi cevap veriyorsa 6 kür toplamına ulaşmak yaygındır. Bunun üzerine, idame tedavisi veya hedefe yönelik tedaviler eklenebilir.
- Kolon Kanseri: Evre II veya III kolon kanserinde ameliyattan sonra FOLFOX gibi protokoller yaygınca kullanılır ve genellikle 6 ay boyunca 12 kür (her 2 haftada bir kür) planlanır. Daha erken evrelerde veya hasta tolere edemediğinde süre kısalabilir.
- Mide Kanseri: Evre II-III mide kanserinde, ameliyat öncesi ve sonrası (perioperatif) ya da sadece ameliyat sonrası (adjuvan) kemoterapi verilebilir. Yaklaşık 4 ila 6 kür şeklinde planlanan ve 2-3 haftalık aralıklarla uygulanan rejimler yaygın görülür.
- Over (Yumurtalık) Kanseri: Çoğunlukla ameliyat sonrasında takiben 6 kür platin-taksol tabanlı kemoterapi verilir. Bazı durumlarda 3-4 kür sonrasında değerlendirme yapılır; iyi yanıt alındıysa protokol aynı şekilde sürdürülür.
Bu örnekler, her hastada birebir geçerli olmasa da ortalama değerleri yansıtır. Tedavi ekibi, tümörün biyolojik davranışını ve hastanın bireysel özelliklerini göz önünde bulundurarak “ortak bir protokol” çerçevesinde hareket eder. Dolayısıyla “Arkadaşım 6 kür aldı, ben 4 kür alacağım, acaba yetersiz mi?” gibi endişeler, tedavi ekibinin özel hesaplamalarına dayanarak açıklığa kavuşturulur. Her insanın kanser deneyimi, “parmak izi” gibi eşsizdir ve tedavisi de benzer şekilde özgün olmalıdır.
Tedavi Sırasında Kemoterapi Kür Sayısı Değişebilir Mi?
Kemoterapi tedavisi sabit bir reçete değildir. Doktor ve hasta, tedavi sürecinin her aşamasında sürekli bir değerlendirme içindedir. Günlük hayatta bazen planlarımızı hava koşullarına, trafik yoğunluğuna veya ani çıkan bir sağlık sorununa göre nasıl değiştiriyorsak, kemoterapi sürecinde de benzer bir “akışkanlık” söz konusudur. Tedavi ekibi, belirli aralıklarla hastanın kan değerlerini, tümörün seyrini, yan etkileri ve genel durumu değerlendirerek ilk başta planlanan kür sayısını artırabilir, azaltabilir veya farklı ilaca geçebilir.
- Ara Değerlendirmeler: Genellikle 2 veya 3 kür sonrasında, görüntüleme yöntemleri (MR, BT, PET) veya kan testleri yardımıyla kanserin tedaviye yanıtı gözlemlenir. Eğer tümör bariz şekilde küçülmüşse ve hasta da tedaviyi iyi tolere ediyorsa, planlanan sayıda kür tamamlansa bile ek kürler gündeme gelebilir. Öte yandan istenilen yanıt elde edilemezse başka bir ilaç protokolüne geçilebilir.
- Yan Etkilerin Yönetimi: İstenmeyen yan etkiler (enfeksiyonlar, şiddetli bulantı, böbrek ve karaciğer fonksiyon bozuklukları) belirgin hale geldiğinde, tedavi ekibi kürlere ara vermeyi veya dozu azaltmayı düşünebilir. Bu gecikme ya da azaltma, toplam kür sayısını etkileyebilir.
- Yeni Bulgular veya Metastaz: Tedavi sürerken kanserin farklı bir bölgeye sıçradığı veya yeni tümör odakları oluştuğu tespit edilirse, kemoterapi stratejisi de buna göre değiştirilir. Bu durumda kür sayısı uzayabilir ya da farklı bir kombinasyon ilaç rejimiyle yeniden planlama yapılır.
- Hastanın Tercihleri: Bazen hasta, yaşadığı yan etkiler nedeniyle tedaviyi erken bitirmek isteyebilir ya da doz azaltımını talep edebilir. Tıbbi ekibin önerileri tabii ki esastır; ancak nihayetinde karar sürecinde hastanın yaşam kalitesi ve tercihleri de göz önüne alınır.
Doktorlar Yeterli Kemoterapi Kürünün Uygulandığını Nasıl Kararlaştırır?
Kemoterapinin “yeterli” olduğu noktayı belirlemek, hassas bir karar sürecini gerektirir. Zira amaç sadece tümörün küçülmesi ya da yok olması değildir; aynı zamanda hastanın tedaviden aldığı toplam faydanın, gördüğü zarara (yan etki uzun dönem toksisite) kıyasla tatmin edici olması beklenir. Bunu, bir bahçeyi ilaçlarken, gereğinden fazla ilaç kullanıp toprağa zarar vermemeye çalışmaya benzetebiliriz.
- Tedavi Hedefi: Öncelikle, tedavinin küratif mi yoksa palyatif mi olduğu önem taşır. Küratif tedavide amaç kanseri tamamen ortadan kaldırmak ya da uzun yıllar boyunca tekrar ortaya çıkmayacak şekilde baskılamaktır. Palyatif tedavide ise yaşam kalitesi daha ön plandadır ve kanserin ilerlemesini yavaşlatmak veya semptomları hafifletmek hedeflenir. Bu iki farklı amaç “yeterli kür sayısına” giden yolu da etkiler.
- Tümörün Yanıtı: Görüntüleme yöntemleriyle (PET-BT, MR, BT gibi) tümörün boyutundaki değişim yakından takip edilir. Tümör önemli ölçüde küçülmüşse veya tamamen kaybolmuşsa (tam yanıt), kemoterapi kürlerini daha fazla devam ettirmeye gerek kalmayabilir. Ancak bazı durumlarda, önlem olarak (adjuvan) birkaç kür daha uygulanıp olası mikroskopik hücrelerin ortadan kaldırılması hedeflenebilir.
- Kan Tahlilleri ve Tümör Belirteçleri: Kan testlerindeki bazı belirteçler (örneğin CA 125, CEA, PSA, EBV DNA vb.) tedavinin gidişatını yansıtır. Bu değerlerin düşmesi veya normale dönmesi, tedavinin etkili olduğuna dair bir işarettir. Eğer bu değerler belirli bir düzeye inerse, kemoterapinin kesilmesi gündeme gelebilir.
- Hastanın Toleransı ve Yaşam Kalitesi: Tedaviye bağlı yan etkiler (bulantı, kusma, saç dökülmesi, organ hasarı riskleri, nöropati vb.) katlanılabilir düzeyde mi? Hasta sosyal hayatını sürdürebiliyor mu? Her kemoterapi, belirli bir “toksisite eşiği” taşır ve bu eşiğin aşılması, tedaviden beklenen faydayı gölgede bırakabilir.
- Klinik Rehberler ve Araştırmalar: Belirli kanser türlerinde, kaç kürün en iyi sonuç verdiği yıllar süren araştırmalarla ortaya konmuştur. Örneğin “Bu kanser türünde 6 kürden fazlası ek yarar sağlamıyor” şeklinde veri bulunduğunda, doktorlar da tedavinin faydasını ve riskini değerlendirmeye alarak karar verirler.
Bir Hasta Planlanan Tüm Kemoterapi Kürlerini Tamamlayamazsa Ne Olur?
Hayat her zaman planlandığı gibi gitmez. Kemoterapi sürecinde de beklenmedik durumlar ortaya çıkabilir ve hasta bazen planlanan tüm kürleri tamamlayamaz. Bu tabloyu, yolda giderken beklenmedik bir fırtınaya yakalanmaya benzetebiliriz. Yolun sonunda ulaşmak istediğimiz bir hedef vardır; fakat hava şartları yüzünden mola vermek veya başka bir yola sapmak zorunda kalabiliriz. Peki bu durumda ne olur?
Planlanan kür sayısı, genellikle uzun çalışmalar sonucu elde edilen “en uygun fayda” aralığına göre belirlenir. Örneğin bir kanser türünde 6 kürün ortalama olarak en iyi yaşam süresi kazancı sağladığı tespit edilmişse, bu 6 kürün altında kalmak, olası bir faydadan mahrum kalma riskini beraberinde getirir.
Kimi zaman hasta, ağır yan etkiler nedeniyle 4. kürde bırakmak zorunda kalabilir. Bu noktada farklı dozda veya daha hafif bir ilaç kombinasyonuyla devam etmek değerlendirilebilir. Belki de tedavi ekibi, radyoterapi ya da cerrahi gibi diğer seçenekleri ön plana çıkarmayı tercih edebilir.
Eğer kemoterapi hasta için katlanılmaz hale geldiyse, “tamamlanamayan” kürlerin yerine palyatif bakım devreye girebilir. Bu bakım, ağrı ve semptom yönetimine yoğunlaşarak kişinin kalan zamanını daha konforlu geçirmesini amaçlar.
Planladığı halde kürleri tamamlayamamak, hastada suçluluk veya kaygı duygularını körükleyebilir. Bu duyguları yönetmek ve hastanın kendisini yetersiz hissetmemesi için psikolojik destek ve hasta yakını desteği önemlidir.
Hasta, kemoterapiyi yarım bıraktı diye tüm takip randevuları veya testler iptal edilmez. Aksine, kanserin seyrini gözlemlemek için görüntüleme ve laboratuvar tetkikleri daha da yakından yapılabilir. Eğer hastalık ilerleme eğilimi gösteriyorsa, yeniden bir tedavi protokolü düzenlenebilir.

Doç. Dr. Mahmut Bakır Koyuncu, Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi (İngilizce Tıp) mezunudur. İç Hastalıkları uzmanlık eğitimini ve ardından Hematoloji yan dal uzmanlığını Mersin Üniversitesi’nde tamamlamıştır. Eğitim sürecinde MD Anderson Cancer Center’da Moleküler Biyoloji ve Genetik alanında çalışmalar yapmış ve Weill Cornell Medicine, New York’ta Kemik İliği Nakli ve Hücresel Tedavi Ünitesi’nde görev almıştır. Türkiye’de Mersin Üniversitesi Hematoloji Bilim Dalı, Mersin Şehir Hastanesi ve Adana Şehir Hastanesi Hematoloji ve Kemik İliği Nakil Ünitesi’nde hematoloji uzmanı olarak çalışmıştır. Temmuz 2023’ten itibaren Mersin’de VM Medical Park Hastanesi’nde hasta kabul etmektedir.