Myelodisplastik Sendrom (MDS)

Myelodisplastik Sendromlar hematopoetik kök hücrelerde başlayan ciddi bozukluklardır. Bunlar öncelikle kemik iliği içinde görülür ve kan hücresi üretimini etkiler. Hastalık genellikle anemi ve diğer kan eksikliklerine yol açar. Ayrıca bu durum kemik iliği displazisi ile bilinir.

Genetik mutasyonlar sonucunda epigenetik değişiklikler ve RNA splicing bozuklukları meydana gelir. Bu faktörler malign transformasyon riskini artırır ve bazı durumlarda akut miyeloid lösemiye dönüşebilir. Dolayısıyla hastaların erken tanı ve tedavisi büyük önem taşır.

TanımKemik iliğinin yeterli ve olgun kan hücresi üretememesi ile karakterize edilen bir grup kan hastalığıdır. Bu durum, kan hücrelerinin (kırmızı kan hücreleri, beyaz kan hücreleri, trombositler) olgunlaşmasında sorunlara yol açar ve kansızlık, enfeksiyonlar veya kanama riskini artırır.
NedenleriÇoğu vakada nedeni bilinmez (primer MDS); bazı vakalar ise kemoterapi, radyoterapi veya kimyasal maddelere (örneğin benzen) maruz kalma sonrası gelişir (sekonder MDS). Yaşlı bireylerde daha sık görülür.
BelirtilerYorgunluk, nefes darlığı, soluk cilt (anemiye bağlı), sık enfeksiyonlar (düşük beyaz kan hücreleri), kolay morarma veya kanama (düşük trombositler), kemik ağrısı
Tanı YöntemleriTam kan sayımı (CBC), periferik kan yayması, kemik iliği biyopsisi, sitogenetik analizler, moleküler genetik testler
Tedavi YöntemleriDüşük riskli MDS: Destekleyici tedaviler (kan nakli, eritropoetin), demir şelasyon tedavisi. Yüksek riskli MDS: Kemoterapi, hipometilasyon ajanları (azasitidin, desitabin), allojenik kök hücre nakli.
Yan EtkilerTedaviye bağlı enfeksiyon riski, kanama, kemoterapinin yan etkileri (bulantı, saç dökülmesi, yorgunluk), kök hücre naklinde greft-versus-host hastalığı
SüreMDS, kronik bir hastalıktır ve yavaş seyirli olabilir. Ancak bazı vakalarda hızlı ilerleme göstererek akut myeloid lösemiye (AML) dönüşebilir. Tedaviye yanıt, hastalığın risk grubuna göre değişir.
Kullanılan İlaçlarAzasitidin, desitabin (hipometilasyon ajanları), lenalidomid (bazı alt tiplerde), eritropoetin (anemi için), trombopoez uyarıcı ajanlar (romiplostim)
AvantajlarıDestekleyici tedavilerle yaşam kalitesini artırma, düşük riskli MDS’de uzun süreli stabil durum sağlama, kök hücre nakli ile bazı hastalarda tam iyileşme
DezavantajlarıTedaviye rağmen AML’ye dönüşme riski, sürekli kan nakli ve demir birikimi gibi komplikasyonlar, tedaviye bağlı yan etkiler ve yaşam boyu izleme gereksinimi
İzlem ve KontrolDüzenli kan testleri, kemik iliği biyopsileri, tedaviye yanıtın izlenmesi, AML’ye dönüşüm riskinin takibi
Alternatif TedavilerDeneysel klinik denemeler, yeni hedefe yönelik tedaviler ve immünoterapi seçenekleri (ARA-C gibi ajanlar)
Myelodisplastik Sendrom (MDS)

Doç. Dr.  Mahmut Bakır Koyuncu

Mersin doğumlu, YKAL mezunu. 2011 yılında Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesinden mezun olmuştur. İç Hastalıkları anadal ve Hematoloji yandal eğitimlerini Mersin Üniversitesi Tıp Fakültesinde tamamlamıştır. 2008 yılında MD Anderson Cancer Center’da moleküler biyoloji ve genetik alanında çalışmış, 2020 yılında New York Presbyterian Hospital’da kemik iliği nakli ve hücresel tedaviler ünitesinde çalışma imkanı bulmuştur. Türkiye’ye döndükten sonra sırasıyla Mersin Şehir Hastanesi ve Adana Şehir Eğitim ve Araştırma Hastanesinde çalışmıştır. 2022’de Hematoloji alanında Doçent Doktor unvanı almıştır. Temmuz 2023’ten beri Mersin Medical Park Hastanesinde çalışmaktadır.

Myelodisplastik sendrom Nedir?

Myelodisplastik sendrom kemik iliğinde anormal hücre üretimine neden olan karmaşık bir hastalıktır. Hematopoetik kök hücrelerin klonal bozukluğu bu durumun temelini oluşturur. Genellikle yaşlı bireylerde teşhis edilir ve çeşitli kan hücrelerinde düşüşe yol açar. Kırmızı kan hücreleri trombositler ve beyaz kan hücrelerinin sayısında azalma gözlemlenir. Bu azalmalar hastaların genel sağlık durumunu olumsuz etkileyebilir.

Hastalık heterojen seyreder ve bazı hastalar için akut miyeloid lösemiye ilerleme riski taşır. Tedavi ihtiyacı semptomların şiddetine ve hastalığın ilerleyiş hızına göre değişir. Sadece belirgin semptomları olan hastalar tedavi edilir. Prognoz birçok faktöre bağlı olarak değişkenlik gösterir. Bu faktörler arasında karyotip, periferik kandaki blast hücre yüzdesi ve sitopenilerin şiddeti bulunur.

Myelodisplastik sendromun Nedenleri Nelerdir?

Myelodisplastik Sendromlar (MDS) kemik iliğindeki hücrelerde başlayan ve kan hücrelerinin sağlıklı bir şekilde üretilmesini engelleyen bir hastalıktır. Hastalığın nedenleri arasında çeşitli çevresel genetik ve iatrojenik faktörler yer alır. Bu faktörlerin anlaşılması MDS’nin yönetimi ve tedavisi için kritik öneme sahiptir.

MDS hem de novo olarak hem de daha önce maruz kalınan tedavilere bağlı olarak gelişebilir. De novo MDS genellikle bireylerde belirgin bir öncü faktör olmaksızın ortaya çıkar. Bu tip genellikle genetik mutasyonlar sonucu oluşur. Tedaviyle ilişkili MDS ise özellikle kanser tedavisi gören hastalarda görülür ve bu durum önceki tedavilere bağlı olarak gelişen sekonder bir hastalıktır.

MDS’nin çeşitli etiyolojileri şunları içerir:

Çevresel Toksinler:

  • Radyasyon
  • Benzen gibi kimyasallar

Iyatrojenik Faktörler:

  • Kemoterapi, özellikle alkilleyici ajanlar
  • Radyoterapi

Genetik Faktörler:

  • Ailesel MDS vakaları genetik yatkınlık gösterebilir

Tedaviyle ilişkili MDS özellikle alkilleyici ajanlar ve topoisomerase II inhibitörleri gibi kemoterapötik ilaçlara maruz kalmış hastalarda gelişir. Bu ilaçlar DNA’ya zarar verebilir ve genetik mutasyonlara yol açabilir. Bu tip MDS genellikle tedavi sonrası ortaya çıkar ve genellikle daha agresif seyreder.

Çevresel faktörler özellikle endüstriyel kimyasallara ve radyasyona maruz kalma da MDS riskini artırabilir. Örneğin uzun süreli benzen maruziyeti kan hücrelerini etkileyebilir ve MDS gelişimine katkıda bulunabilir.

Son yıllarda gen dizileme teknolojilerindeki ilerlemeler MDS’nin genetik temelini daha iyi anlamamıza yardımcı olmuştur. Çeşitli genetik mutasyonlar hastalığın patogeneziyle ilişkilendirilmiştir. Bu mutasyonlar arasında özellikle hematopoetik hücrelerde önemli rol oynayan genler bulunmaktadır. Sıklıkla etkilenen genler şunlardır:

  • SF3B1
  • TET2
  • SRSF2
  • ASXL1
  • DNMT3A
  • RUNX1
  • U2AF1
  • TP53
  • EZH2

Bu genlerdeki mutasyonlar hücrelerin normal bölünmesini ve olgunlaşmasını bozar bu da hematolojik disfonksiyona ve MDS’nin klinik özelliklerine yol açar.

7/24 WhatsApp İçin Tıklayın!

7/24 WhatsApp İçin Tıklayın!

    *En iyi şekilde geri dönüş yapabilmemiz için tüm alanları doldurmanızı öneririz.

    Myelodisplastik Sendromlar Ne Kadar Yaygındır?

    Myelodisplastik Sendromların Amerika Birleşik Devletleri’ndeki görülme sıklığı çeşitlilik gösterir. Yapılan araştırmalara göre 2007 ile 2011 yılları arasında yılda ortalama 20.541 yeni vaka tespit edilmiştir. Her 100.000 kişiden yaklaşık 4.9’unda bu hastalık görülmektedir.

    Özellikle yaş ilerledikçe insidans oranı artış gösterir. Bu durum en belirgin olarak 65 yaş üstü bireylerde kendini göstermektedir. Hastalık 80 yaşını aşmış bireylerde daha sık rastlanmakta bu yaş grubunda insidans 100.000 kişi başına 58 olarak kaydedilmektedir. Erkekler ve Kafkasyalılar arasında daha yüksek oranlarda görülür.

    Myelodisplastik sendrom Sırasında Neler Olur?

    Myelodisplastik Sendromlar (MDS) sırasında çeşitli değişiklikler kemik iliğinde ve kan hücrelerinde meydana gelir. İlk olarak kemik iliğindeki hücreler düzgün olgunlaşamaz. Bu durum hücrelerin yapısında ve işlevinde bozukluklara neden olur. İkinci olarak bu bozuk hücreler kan dolaşımına geçtiğinde çeşitli klinik belirtiler ortaya çıkar. Örneğin anemi nötropeni ve trombositopeni gibi kan eksiklikleri gözlenir. Ayrıca MDS’nin ilerlemesiyle hasta akut miyeloid lösemi gibi daha ciddi durumlar geliştirme riski taşır.

    Bu süreç çevresel faktörlere ve genetik eğilimlere bağlı olarak değişkenlik gösterir. Özellikle kimyasal maruziyetler ve radyasyon kemik iliği hücrelerinde mutasyona yol açabilir. Ayrıca yaşlanma süreciyle bağlantılı olarak kemik iliği fonksiyonlarında doğal bir azalma görülür. Bu durumlar MDS gelişim riskini artırır ve hastalığın seyri üzerinde önemli bir etkiye sahiptir. Tedaviye bağlı MDS özellikle kemoterapötik ajanlara önceden maruz kalmış hastalarda görülür. Bu tür MDS vakaları genellikle daha agresif seyreder ve kötü prognoza sahip olabilir.

    MDS’nin nedenleri:

    • Kimyasal maruziyetler
    • Radyasyon
    • Genetik faktörler
    • İleri yaş
    • Önceden var olan kemik iliği hastalıkları

    Hastalık sırasında görülen sitogenetik ve moleküler anormallikler hastanın tedavi yanıtını ve hastalığın ilerleme hızını etkiler. Özellikle 5q silinmesi gibi belirli karyotipik değişiklikler daha iyi bir prognozla ilişkilendirilir. Ancak TP53 gibi bazı gen mutasyonları daha kötü bir sağ kalım süresiyle bağlantılıdır.

    En yaygın sitogenetik ve moleküler anormallikler:

    • 5q silinmesi
    • TP53 mutasyonları
    • TET2, SF3B1, ASXL1 mutasyonları
    • Sitogenetik değişiklikler

    Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından yapılan sınıflandırmaya göre MDS’nin çeşitli alt tipleri tanımlanmıştır. Bu sınıflandırma hastalığın morfolojisi, displazi düzeyi ve genetik özelliklerine dayanır. Bu sınıflandırma hastalığın tedavi planlaması ve prognostik değerlendirmesinde kritik rol oynar.

    WHO sınıflandırmasına göre MDS tipleri:

    • Tek soy displazili MDS
    • Halka sideroblastlı MDS
    • Çoklu soy displazili MDS
    • Aşırı blastlı MDS tipleri
    • İzole del(5q) ile MDS
    • Sınıflandırılamayan MDS
    Detaylı bilgi ve randevu için iletişime geçin!

    Myelodisplastik Sendromların Mikroskobik İncelenmesi

    Myelodisplastik Sendromların Mikroskobik İncelenmesi tanı sürecinde çok yönlü bir yaklaşım gerektirir. Bu inceleme kemik iliği biyopsisinin detaylı bir değerlendirilmesini içerir. İlk olarak patolog kemik iliği örneklerini Giemsa ve demir boyaları kullanarak inceler. Bu boyamalar hücre morfolojisini ve demir depolanmasını net bir şekilde gösterir. Kemik iliğinin hücreselliği, blast sayısı ve displazi durumu dikkatlice değerlendirilir. Ayrıca kemik iliğinin genel yapısal özellikleri incelenir ve herhangi bir fibrozis veya dış metastaz belirtisi aranır.

    Kemik iliğinin değerlendirilmesinde dikkate alınan bazı özellikler şunlardır:

    • Normosellüler, hipersellüler veya hiposellüler yapı
    • Blast hücrelerinin yüzdesi %20’nin altında olmalıdır
    • Displazi belirtileri; özellikle megakaryosit, granülosit ve eritroid hücre hatlarında displazinin gözlemlenmesi
    • Halka sideroblastların varlığı ve demir boyalarıyla belirginleşen eritroid soyundaki diseritropoietik değişiklikler

    Mikroskobik incelemeler sırasında kullanılan immünofenotipleme yöntemleri hücre yüzeyi antijenlerinin belirlenmesini sağlar. Bu yöntemler sayesinde hücrelerin hangi soydan geldiği ve olgunlaşma derecesi tespit edilir. Aşağıdaki immünofenotipik boyamalar rutin olarak uygulanır:

    • Myeloperoksidaz (MPO) ile granülositik hücrelerin belirlenmesi
    • CD34, CD117 ile blast hücrelerinin tespiti
    • Megakaryositler için CD61 veya CD42b
    • Monositler için CD68
    • B hücre soyu için CD20 ve T hücre soyu için CD3

    Bu boyamalar hücre tiplerinin doğru bir şekilde sınıflandırılmasını ve patolojik değişikliklerin belirlenmesini sağlar. Özellikle blast hücrelerin yüksek çekirdek-sitoplazma oranı ince nükleer kromatini ve belirgin nükleolleri bu testlerle netleşir. Ayrıca Auer çubukları gibi özel yapılar blastların artmış olduğu durumlarda dikkatle araştırılır.

    Myelodisplastik Sendromların Belirtileri Nelerdir?

    Myelodisplastik Sendromlar genellikle kemik iliği yetmezliğinin belirtileri ile kendini gösterir. Hastalarda en yaygın rastlanan şikayet anemidir. Anemi nedeniyle hastalar sık sık yorgunluk hissederler nefes darlığı çekerler ve zaman zaman göğüs ağrısı veya baş dönmesi yaşayabilirler. Ayrıca trombositopeni durumu kanamalara yol açabilir; örneğin kolay morarma veya peteşi gibi belirtilerle karşılaşılabilir.

    Nötropeniye bağlı olarak enfeksiyon riski artar bu durum hastaların sıklıkla enfeksiyon kapmasına sebep olabilir. Fizik muayenede genellikle anemiye özgü solukluk ya da peteşiler dışında belirgin bir bulgu olmayabilir. Organomegali gibi daha ciddi semptomlar daha nadir görülen durumlardır ve genellikle diğer komplikasyonlarla birlikte ortaya çıkar. Bu belirtiler zaman içinde yavaş yavaş başlar ve ilerler bu yüzden erken teşhis kritik bir öneme sahiptir.

    Myelodisplastik Sendromlar Nasıl Teşhis Edilir?

    Myelodisplastik Sendromlar hematolojik bir hastalık grubudur ve teşhis süreci dikkatli bir değerlendirme gerektirir. Tanı süreci hem periferik kan hem de kemik iliği örneklerinin incelenmesiyle başlar. İlk adım stabil bir sitopeni varlığını belirlemektir ve bu durum genellikle altı ay veya daha uzun süre devam eder.

    Hastalığın tanısı için yapılan başlangıç değerlendirmesi tam kan sayımı ve periferik kan yaymasını içerir. Bu testlerde, anemi, nötropeni veya trombositopeni gibi kan değerlerinde düşüklük aranır. İleri laboratuvar testleri de gereklidir:

    • Demir, ferritin, B12 ve folat seviyeleri ölçülür.
    • Laktat dehidrojenaz seviyesi ve haptoglobin testleri yapılır.
    • Coombs testi ile otoimmün hemolitik anemi dışlanır.
    • Serum protein elektroforezi ve immünofiksasyon yapılır.

    Periferik kan incelemeleri sonrası kemik iliği biyopsisi ve aspirasyonu önerilir. Bu işlem displazi ve blast hücrelerinin varlığını doğrulamak için yapılır. Kemik iliği incelemesi şunları içerir:

    • Histopatolojik değerlendirme,
    • Akış sitometrisi immünofenotipleme,
    • Karyotip ve FISH ile sitogenetik değerlendirme.

    Tanı için belirlenen kriterler şu şekilde sıralanabilir:

    • Sitopenilerin başka nedenlerle açıklanamaması,
    • Belirli bir karyotip veya displazi varlığı,
    • Blastların %20’den az olması.

    Hemoglobin düzeyinin 10 g/dL’den az, mutlak nötrofil sayısının 1800/mikroL’den az ve trombositlerin 100.000/mikroL’den az olması gibi tanı kriterleri de göz önünde bulundurulur. Ek olarak sitogenetik analizler ve genetik profilleme hastalığın anlaşılmasında ve yönetiminde kritik rol oynar. Bu analizler:

    • Kromozomal anormallikleri tanımlamak,
    • Klonaliteyi belirlemek için kullanılır.

    Sitogenetik analizler özellikle del(5q), monosomi 7, trisomi 8 ve del(20q) gibi sık gözlenen değişiklikleri araştırır. Ayrıca, sitogenetik bulguların varlığı tedavi seçeneklerini ve prognozu etkileyebilir. Yaygın olarak bulunan somatik mutasyonlar ise şunlardır:

    • TET2, SF3B1, ASXL1, DNMT3A,
    • SRSF2, RUNX1, TP53, U2AF1,
    • EZH2, ZRSR2, STAG2, CBL,
    • NRAS, JAK2, SETBP1, IDH1,
    • IDH2 ve ETV6.

    Bu mutasyonların her biri MDS’nin patofizyolojisini ve hastaların klinik özelliklerini derinlemesine anlamada önem taşır. Özellikle TP53 mutasyonu kötü bir prognoza işaret eder ve bu mutasyon kemik iliği değerlendirmesinde yüksek oranda blast ve kötü trombositopeni ile ilişkilidir.

    Nasıl Tedavi Edilir?

    Myelodisplastik Sendromlar çeşitli tedavi yaklaşımlarını gerektiren karmaşık bir durumdur. Tedavi hastanın genel sağlık durumu ve hastalığın şiddetine bağlı olarak değişiklik gösterir. Tedavinin temel amacı semptomları kontrol altına almak ve hastalığın ilerlemesini yavaşlatmaktır. Bu süreçte kullanılan yöntemler arasında destekleyici tedaviler sistemik ilaçlar ve kök hücre nakli bulunur.

    Destekleyici Tedaviler:

    • Kan ve trombosit transfüzyonları anemi ve kanama riskini azaltır.
    • Hematopoietik büyüme faktörleri kan hücrelerinin üretimini teşvik eder.
    • Eritropoez uyarıcı ajanlar özellikle düşük eritropoietin seviyeleri olan hastalarda anemi yönetimi için kullanılır.

    Tedavi seçenekleri arasında düşük yoğunluklu ilaçlar ve yüksek yoğunluklu yaklaşımlar yer alır. Düşük riskli hastalar genellikle daha az agresif tedavilere yönlendirilirken yüksek riskli hastalarda daha etkili tedavi yöntemleri tercih edilir.

    Sistemik İlaç Tedavileri:

    • Hipometile edici ajanlar DNA metilasyonunu düzenleyerek hücrelerin düzgün çalışmasına yardımcı olur. Bu ilaçlar özellikle azasitidin ve desitabin, blast sayısını azaltabilir ve hücrelerin olgunlaşmasını teşvik eder.
    • Lenalidomid özellikle 5q delesyonu olan hastalarda etkili bir seçenektir. Bu ilaç, transfüzyon ihtiyacını azaltır ve bazı hastalarda bağımsız bir yaşamı mümkün kılar.
    • İmmünosupresif tedaviler özellikle yüksek serum EPO seviyeleri olan hastalarda kullanılabilir. Anti-timosit globulin ve siklosporin bağışıklık sistemini baskılayarak anemiyi iyileştirebilir.

    Allojenik kök hücre nakli potansiyel olarak küratif bir seçenek olup özellikle yüksek riskli hastalar için uygun olabilir. Ancak bu tedavinin riskleri yüksek olduğundan hastalar dikkatle seçilmelidir. Nakil genellikle genç ve daha az komorbiditesi olan hastalara önerilir.

    Tedavi kararları bireysel hastanın durumuna göre şekillendirilir. Hastaların yaş genel sağlık durumu ve hastalığın özellikleri göz önünde bulundurularak en uygun tedavi planı oluşturulur. Dolayısıyla tedavi süreci her hastaya özgü bir yaklaşım gerektirir.

    Hastalığın ilerleyişi ve tedaviye yanıt sürekli olarak izlenir. Bu izleme hastalığın kontrol altında tutulmasına ve gerektiğinde tedavi değişikliklerinin yapılmasına olanak tanır.

    Dikkate Alınması Gereken Diğer Durumlar Nelerdir?

    Myelodisplastik Sendromlar ile ilgili olarak benzer belirtiler gösterebilen farklı durumlar vardır. Örneğin B12 vitamini veya folat eksikliği bu sendromla karıştırılabilir. Ayrıca parvovirüs ve HIV gibi enfeksiyonlar da benzer kan anomalilerine sebep olabilir. Metotreksat kullanımı ve aşırı alkol tüketimi de benzer hematolojik etkiler yaratabilir. Bunun yanı sıra CMML gibi bazı örtüşme sendromları hem miyelodisplastik hem de miyeloproliferatif özellikler taşıyabilir. Diğer birincil kemik iliği hastalıkları da benzer semptomlar gösterebilir. Bu sebeple ayırıcı tanı süreci büyük dikkat ve titizlik gerektirir.

    Myelodisplastik Sendromların Görünümü

    Myelodisplastik Sendromlar (MDS) hastaların genel sağkalım ve tedavi yöntemlerini etkileyen çeşitli risk faktörlerine bağlı olarak değişken prognozlara sahiptir. Revize Uluslararası Prognostik Skorlama Sistemi (R-IPSS) bu riskleri değerlendirmede kritik bir araçtır ve hastaları dört farklı risk kategorisine ayırır:

    • Çok düşük
    • Düşük
    • Orta
    • Yüksek

    Her kategori hastanın sağkalım süresini ve tedaviye yanıtını öngörmekte kullanılır. Yüksek riskli hastalar genellikle agresif tedavilere ihtiyaç duyarlar. Bu grubun sağkalım süresi kısa olabilir ve çoğunlukla kök hücre nakli gibi tedavi seçenekleri önerilir. Öte yandan düşük ve çok düşük riskli hastalar daha uzun bir sağkalım süresi gösterir ve daha az agresif tedavilerle yönetilebilir.

    İzole 5q delesyonu gibi iyi prognozlu karyotipler hastaların daha uzun süre sağlıklı kalmasına olanak tanırken kötü riskli karyotipler özellikle kromozom 7 anormallikleri içerenler ciddi sağlık sorunlarına ve daha kısa yaşam sürelerine yol açabilir.

    Myelodisplastik Sendrom (MDS) Tedavisi Olanların Yorumları

    Doç. Dr. Mahmut Bakır Koyuncu'nun hasta yorumları için Google Maps'e göz atabilirsiniz.

    Sıkça Sorulan Sorular

    Myelodisplastik sendromların farklı alt tipleri nelerdir?

    Myelodisplastik Sendromlar (MDS), kan hücresi sayıları, displazi varlığı, blast hücre yüzdeleri ve spesifik genetik anormalliklere göre alt tiplerine ayrılır. 2022 Dünya Sağlık Örgütü (WHO) sınıflandırmasına göre MDS alt tipleri şunlardır: Genetik anormalliklerle tanımlanan MDS türleri: 5q delesyonlu düşük blastlı MDS, kemik iliğinde %5’ten az blast ve kromozom 5’in uzun kolunda delesyon bulunmasıyla karakterizedir; SF3B1 mutasyonlu düşük blastlı MDS, %5’ten az blast ve SF3B1 geninde mutasyon içerir; Biallelik TP53 inaktivasyonlu MDS, kemik iliğinde %20’den az blast ve TP53 geninin her iki alelinin inaktivasyonu ile tanımlanır. Morfolojik olarak tanımlanan MDS türleri: Düşük blastlı MDS (MDS-LB), %5’ten az blast içerir; Halkalı sideroblastlı düşük blastlı MDS (MDS-LB-RS), belirgin halkalı sideroblastların varlığıyla ayırt edilir; Hipoplastik MDS (MDS-h), düşük hücre yoğunluğuna sahip kemik iliği ile tanımlanır; Artmış blastlı MDS (MDS-IB), %5-9 blast içeren MDS-IB1 ve %10-19 blast içeren MDS-IB2 olarak alt gruplara ayrılır. Bu sınıflandırma, hastalığın prognozunu belirlemek ve tedavi stratejilerini yönlendirmek için kullanılır.

    MDS hastalarında enfeksiyon riskini azaltmak için hangi önlemler alınmalıdır?

    Myelodisplastik Sendrom (MDS) hastalarında enfeksiyon riskini azaltmak için şu önlemler alınabilir: Antibakteriyel Profilaksi: Şiddetli nötropenisi olan hastalarda antibiyotik kullanımı bakteriyel enfeksiyonları önleyebilir, ancak antibiyotik direnci ve yan etkiler nedeniyle rutin kullanım tartışmalıdır. Antifungal Profilaksi: Rutin antifungal kullanımı maliyet-etkinlik nedeniyle genelde önerilmez, ancak mantar enfeksiyonu geçmişi olan veya yüksek risk taşıyan hastalarda düşünülebilir. Granülosit Koloni Uyarıcı Faktör (G-CSF): Beyaz kan hücrelerini artırmak için kullanılabilir, genellikle şiddetli nötropenisi veya tekrarlayan enfeksiyonları olan hastalara uygulanır. Aşılama: Grip ve pnömokok aşıları gibi aşılar enfeksiyonları önlemede etkilidir, ancak bağışıklığı baskılanmış hastalarda canlı aşılar genelde kullanılmaz. Enfeksiyon Kontrol Önlemleri: El hijyeni ve hasta kişilerle temastan kaçınma gibi sıkı hijyen kuralları önemlidir, bazı durumlarda koruyucu izolasyon gerekebilir. Tedaviye Göre Özelleştirilmiş Yaklaşımlar: İmmünosüpresif tedavi gören hastalarda antibiyotik, antifungal profilaksi, düzenli ağız bakımı ve antiseptik gargaralar önerilebilir. Bu önlemler, hastaların durumuna göre kişiselleştirilerek uygulanmalı ve sağlık uzmanlarıyla birlikte planlanmalıdır.

    Hastalığın ilerlemesini yavaşlatmak için hangi tedavi seçenekleri vardır?

    Myelodisplastik sendromlar (MDS) için tedavi seçenekleri hastalığın ilerlemesini yavaşlatmayı, semptomları yönetmeyi ve yaşam kalitesini artırmayı hedefler. Düşük riskli MDS hastalarında eritropoez uyarıcı ajanlar (ESA), rekombinant insan eritropoetini veya darbepoetin alfa, anemiyi %15-40 oranında iyileştirebilir ve yanıtlar medyan 8-23 ay sürebilir. Delesyon 5q kromozomal anormalliği olan hastalarda lenalidomid, yaklaşık %67 oranında transfüzyon bağımsızlığı sağlar. Luspatercept, ring sideroblastlar veya SF3B1 mutasyonları olan hastalarda etkili olup klinik çalışmalarda hastaların %38’inde transfüzyon bağımsızlığı sağlamıştır. Yüksek riskli MDS hastalarında azasitidin ve desitabin gibi hipometile edici ajanlar standart tedavidir; azasitidin, hastaların yaklaşık %45’inde hematolojik iyileşme sağlar ve medyan genel sağkalım 24 aydır. Allojenik hematopoietik kök hücre nakli, genç ve uygun hastalar için uzun süreli remisyon oranı %30-50 olan tek potansiyel kür tedavisidir ancak yüksek risk taşır. Destekleyici tedaviler arasında kan transfüzyonları ve demir şelasyon tedavisi yer alır; bu tedaviler sitopenileri yönetmek ve komplikasyonları önlemek için kritiktir. Tedavi planları hastanın özelliklerine ve hastalığın durumuna göre bireyselleştirilmelidir.

    MDS ile ilişkili genetik değişiklikler hangileridir?

    Myelodisplastik sendromlar (MDS), çeşitli genetik değişikliklerle ilişkilidir. MDS hastalarının yaklaşık %50’sinde kromozomal anormallikler görülür; bunlar arasında en yaygın olanları 5q, 7q ve 20q kromozom kayıpları ile trizomi 8’dir. Gen mutasyonları ise hastaların %80’inden fazlasında bulunur. Sık mutasyona uğrayan genler arasında DNA metilasyonu (ör. TET2, DNMT3A), kromatin modifikasyonu (ör. ASXL1, EZH2), RNA işleme (ör. SF3B1, SRSF2, U2AF1), transkripsiyon düzenleme (ör. RUNX1), sinyal iletimi (ör. NRAS, CBL) ve DNA onarımı (ör. TP53) ile ilişkili genler yer alır. Özellikle TET2 mutasyonları vakaların %50’sinde, ASXL1 mutasyonları %40’ında ve SRSF2 mutasyonları %30’unda görülmektedir. Bu genetik değişiklikler, MDS’in klinik çeşitliliğini artırır ve hastalığın prognostik ve tedavi stratejilerini önemli ölçüde etkiler.

    Transfüzyon bağımlılığını azaltmak için ne tür tedaviler uygulanır?

    Myelodisplastik sendromlarda (MDS) transfüzyon bağımlılığını azaltmak için kullanılan tedaviler arasında eritropoez uyarıcı ajanlar (ESA’lar) bulunur; bu ajanlar, serum eritropoetin seviyeleri 500 U/L’nin altında olan hastalarda %75’e varan yanıt oranlarıyla etkilidir. Delesyon 5q kromozomal anormallikleri olan hastalarda lenalidomid, transfüzyon bağımsızlığını yaklaşık %67 oranında sağlar. Azasitidin ve desitabin gibi hipometilasyon ajanları, hastaların %40-60’ında hematolojik iyileşme sağlarken, yaklaşık %20’sinde transfüzyon bağımsızlığına yol açar. Antitimosit globulin ve siklosporin gibi immünsupresif tedaviler, özellikle hipoplastik MDS’li genç hastalarda %30-50 arasında yanıt oranlarıyla etkilidir. Luspatercept gibi yeni ajanlar, alt risk grubu ve halkalı sideroblastlı MDS hastalarında transfüzyon gereksinimlerini önemli ölçüde azaltarak %38 oranında transfüzyon bağımsızlığı sağlar. Allojenik kök hücre nakli, yalnızca yüksek riskli hastalar için düşünülen potansiyel bir küratif seçenektir ancak yüksek riskler nedeniyle sınırlıdır. Tedavi, hastanın MDS alt tipi, sitogenetik profili ve genel sağlık durumu gibi bireysel özelliklerine göre uyarlanır.

    Hematoloji Uzmanı
    Doç. Dr.
    Mahmut Bakır Koyuncu

    Myelodisplastik Sendrom (MDS)
    İletişim Bilgileri

    Telefon
    +90 553 533 88 53

    E-posta
    mahmutbakirkoyuncu@gmail.com

    Adres
    Atatürk, Gazi Mustafa Kemal Blv. No: 676, 33200 Mezitli/Mersin

    Blog Yazıları

    Lösemi Bulaşıcı Mıdır? Lösemi Hastaları Neden Maske Takarlar?

    Ana Sayfa - Lösemi - Lösemi Bulaşıcı Mıdır? Lösemi Hastaları Neden Maske Takarlar?Lösemi, halk arasında [...]

    Hematolojik Kanserlerde Enfeksiyondan Korunma Yolları

    Ana Sayfa - Blog - Hematolojik Kanserlerde Enfeksiyondan Korunma YollarıHematolojik kanserler (lösemi, lenfoma, multiple miyelom [...]

    Lösemi, Lenfoma ve Miyelom Hastalarında Beslenme

    Ana Sayfa - Lösemi - Lösemi, Lenfoma ve Miyelom Hastalarında BeslenmeLösemi, lenfoma ve miyelom gibi [...]

    Hematoloji Hastalıkları Nelerdir?

    Ana Sayfa - Blog - Hematoloji Hastalıkları Nelerdir?Hematoloji hastalıkları, basitçe ifade etmek gerekirse kanla ilgili [...]

    Kemoterapinin Yan Etkileri ve Başa Çıkma Yöntemleri

    Ana Sayfa - Kemoterapi - Kemoterapinin Yan Etkileri ve Başa Çıkma YöntemleriBirçok insan için kanser [...]

    Kemoterapi ve Radyasyon Terapisi Arasındaki Fark Nedir?

    Ana Sayfa - Kemoterapi - Kemoterapi ve Radyasyon Terapisi Arasındaki Fark Nedir?Birçoğumuz “kanser tedavisi” denilince [...]

    Kemoterapinin Kaç Kür Verileceği Neye Göre Belirleniyor?

    Ana Sayfa - Kemoterapi - Kemoterapinin Kaç Kür Verileceği Neye Göre Belirleniyor?Günümüzde kanser tedavisinde kullanılan [...]

    Kemoterapi Alırken Hastadan Çocuklara Zarar Gelir mi?

    Ana Sayfa - Kemoterapi - Kemoterapi Alırken Hastadan Çocuklara Zarar Gelir mi?Bir kanser tanısı almanın [...]