Burkitt lenfoması agresif seyir gösteren bir B-hücreli non-Hodgkin lenfoma türüdür. MYC geninde oluşan özel değişimlerle hücrelerin hızlı çoğalmasını sağlar ve kısa sürede büyük tümör kitlelerine yol açar. Üç ana tipi bulunur: Afrika’da yaygın olan ve Epstein-Barr virüsü ile ilişkili endemik tip Batı ülkelerinde sık görülen ve genellikle karın bölgesinde ortaya çıkan sporadik tip ve HIV/AIDS veya organ nakli sonrası bağışıklık sistemi baskılanmış bireylerde gelişen bağışıklık yetmezliğine bağlı form. Genetik analizlerle bu hastalığın çeşitliliği ve biyolojik süreçleri daha derinlemesine anlaşılmaktadır.
Burkitt Lenfoması Nedir?
Burkitt lenfoması hızla çoğalan kötü huylu B hücrelerinin kontrolsüz büyümesiyle tanımlanan son derece agresif bir non-Hodgkin lenfomasıdır. İlk kez 1956 yılında Dr. Denis Burkitt tarafından tanımlanan bu hastalık başlıca üç klinik formda görülür: endemik sporadik ve bağışıklık yetmezliği ile ilişkili. Endemik form Ekvatoral Afrika’da yaygındır ve Epstein-Barr virüsüyle bağlantılı olarak özellikle çene ve yüz kemiklerinde tümör oluşturur. Sporadik form ise daha çok Batı ülkelerinde ortaya çıkar ve genellikle karın organlarını etkiler. Bağışıklık yetmezliği ile ilişkili olan tip HIV/AIDS veya organ nakli sonrası bağışıklık sistemi baskılanan bireylerde görülür. MYC geninde meydana gelen değişiklikler Burkitt lenfomasının hızlı yayılımını tetikleyen ana unsurdur.
Burkitt Lenfomasının Nedenleri Nelerdir?
Burkitt lenfoması genetik faktörler virüs enfeksiyonları ve çevresel etkenlerin bir araya gelmesiyle oluşan hızlı seyirli bir lenfoma türüdür. Genetik düzeyde MYC onkogenindeki değişiklikler hastalığın gelişiminde önemli bir rol oynar. Bu yer değiştirmeler MYC onkogeninin kontrolsüz şekilde ifade edilmesine yol açar ve hücrelerin hızla çoğalmasına neden olur. Genetik değişiklikler açısından Burkitt lenfomasında görülen başlıca kromozomal yer değiştirmeler şunlardır:
- t(8;14) MYC ve 14. kromozomda immunoglobulin ağır zincir geni
- t(2;8) MYC ve 2. kromozomda kappa hafif zincir geni
- t(8;22) MYC ve 22. kromozomda lambda hafif zincir geni
Epstein-Barr virüsü (EBV) ise özellikle endemik Burkitt lenfomasında etkendir ve B hücrelerinin kontrolsüz çoğalmasını tetikler. Endemik bölgelerde bu virüs neredeyse tüm vakalarda pozitif olarak görülürken sporadik ve bağışıklık yetmezliğine bağlı tiplerde daha düşük oranlarda görülür. Epstein-Barr virüsü ve çevresel faktörlere bağlı risk oranları ise şöyledir:
- Endemik tip EBV pozitiflik oranı %90-100
- Sporadik tip EBV pozitiflik oranı %20-30
- İmmün yetmezlik ilişkili tip EBV pozitiflik oranı %25-40
Çevresel faktör olarak endemik bölgelerde sıtma etkeni olan Plasmodium falciparum enfeksiyonları EBV’nin bağışıklık sistemi üzerindeki baskılayıcı etkisini artırır. Bu durum bağışıklık sistemini zayıflatarak B hücrelerinin hızla çoğalmasına ve lenfoma riskinin yükselmesine katkıda bulunur. Bu etkenlerin birleşimi Burkitt lenfomasının agresif ilerleyişini ve farklı coğrafi bölgelerdeki yayılımını açıklar.
Burkitt Lenfoması Ne Kadar Yaygındır?
Burkitt lenfoması (BL) özellikle coğrafi dağılım yaş grubu ve EBV (Epstein-Barr virüsü) enfeksiyonu bağlantısıyla üç klinik formda görülmektedir: endemik, sporadik ve immün yetmezlik ile ilişkili.
Endemik BL
- Görülme alanları: Afrika’nın ekvator bölgesi, Papua Yeni Gine
- Yaş: 4-7 yaş çocuklar
- Cinsiyet: Erkeklerde daha yaygın (yaklaşık 2:1 oranında)
- EBV ilişkisi: Vakaların neredeyse tamamında
Sporadik BL
- Görülme alanları: Kuzey Amerika, Avrupa, tüm dünyada
- Yaş: Çocuklukta 11 yaş, yetişkinlerde ortalama 45 yaş
- Cinsiyet: Erkeklerde kadınlara oranla 3,5 kat daha fazla
- EBV ilişkisi: %10-20 arasında
- İmmün Yetmezlik ile İlişkili BL
- Görülme alanları: Özellikle HIV/AIDS hastalarında veya bağışıklık sistemi baskılanmış bireylerde
- Yaş: Ortanca başlangıç yaşı 40-45 yıl
- Cinsiyet: Kadın ve erkeklerde eşit
- EBV ilişkisi: Vakaların %30’u
Küresel olarak BL vakaları özellikle Uganda, İsviçre ve Estonya gibi ülkelerde milyon başına 4’ten fazla oranda yüksek görülmektedir. Avrupa Kuzey Amerika ve Okyanusya bölgeleri orta düzeyde bir görülme sıklığına sahipken Asya’da bu oranlar daha düşüktür. Yaş dağılımında çocukluk ve yaşlılık dönemlerinde iki ana tepe noktasının gözlenmesi hastalığın belirli yaş gruplarında daha yaygın olduğunu göstermektedir.
Amerika Birleşik Devletleri’ndeki demografik verilere göre Hispanik hastalar diğer etnik gruplara kıyasla daha genç yaşta Burkitt lenfoma tanısı almaktadır ve bu erken tanı genellikle daha iyi sağkalım oranları ile ilişkilendirilmektedir. Bu durum sosyoekonomik zorluklara rağmen erken teşhisin ve uygun tedaviye erişimin önemini vurgulamaktadır.
Burkitt Lenfoması Belirtileri Nelerdir?
Burkitt lenfoması hızlı seyreden bir non-Hodgkin lenfoma türü olup belirtileri tümörün bulunduğu bölgeye göre değişir. Yaygın belirtiler arasında lenf bezlerinde şişlik karın ağrısı ve yüz veya çene bölgesinde tümör oluşumu bulunur. Bu belirtilerin bazıları hastalığın erken aşamalarında dikkati çeker.
Yaygın Belirtiler:
- Lenf bezlerinde büyüme
- Karın kütleleri
- Karın ağrısı
- Bulantı ve kusma
- Bağırsak tıkanıklığı
- Yüz ve çene tümörleri
- Merkezi sinir sistemi etkilenmesi
- Kafa siniri felçleri
- Omurilik baskısı
Sistemik belirtiler de Burkitt lenfomasında sıkça görülür. Bu sistemik belirtiler hastalığın vücut geneline yayılma durumunu işaret eder ve genellikle ateş gece terlemesi ve hızlı kilo kaybı şeklinde gözlenir. Ayrıca kemik iliğine yayılması durumunda anemi trombositopeni ve lökopeni gibi kan hücresi düşüklüğüne bağlı sorunlar ortaya çıkar.
Sistemik Belirtiler:
- Ateş
- Gece terlemeleri
- Diyet yapmadan kilo kaybı
- Anemi
- Trombositopeni
- Lökopeni
Burkitt lenfomasının hızlı ilerleyişi nedeniyle bu belirtilerden herhangi birinin ortaya çıkması acil tıbbi müdahale gerektirir. Hastalığın bazı durumlarda karaciğer ve dalak gibi organları etkileyebileceği nadiren de olsa ciltte lezyonlar görülebileceği unutulmamalıdır.
Burkitt Lenfoması Nasıl Teşhis Edilir?
Burkitt lenfoması (BL) hızlı ilerleyen ve agresif bir B hücreli non-Hodgkin lenfoma türüdür. Tanısı hastalığın etkin tedavisi ve hastanın prognozu için kritik önem taşır. Tanı süreci, klinik belirtiler, histopatolojik incelemeler, immünfenotipleme, sitogenetik çalışmalar ve Epstein-Barr virüsü (EBV) ilişkisini içeren çok aşamalı bir değerlendirme ile gerçekleştirilir.
Klinik Belirtiler
- Hızla büyüyen lenf nodları
- Çene veya yüz kemiklerinde tümör (endemik BL)
- Karın bölgesinde kitle (sporadik BL)
- Bağışıklık yetmezliği olanlarda lenf düğümleri veya merkezi sinir sisteminde tutulum
Histopatolojik İnceleme
- “Yıldızlı gökyüzü” görünümü
- Orta boyutlu lenfoid hücreler
- Makrofajların apoptotik kalıntılarla dolu olması
- Yüksek mitotik aktivite
İmmünfenotipleme
- B hücresi belirteçleri: CD20, CD19, CD22, CD79a
- Germinal merkez belirteçleri: CD10, BCL6
- %100’e yakın Ki-67 pozitifliği
- Negatif belirteçler: BCL2, TdT
Sitogenetik ve Moleküler Çalışmalar
- MYC gen translokasyonları
- t(8;14)(q24;q32) en yaygın translokasyon
- Diğer varyantlar: t(2;8)(p12;q24), t(8;22)(q24;q11)
- FISH ve PCR analizleri
EBV İlişkisi
- Endemik BL’de yüksek oranda EBV pozitifliği
- Sporadik BL’de %10-20 EBV pozitifliği
- Bağışıklık yetmezliğine bağlı BL’de %30 EBV pozitifliği
Ek olarak akış sitometrisi ve gen ifade profilleme gibi tanısal araçlar da kullanılmaktadır. Akış sitometrisi hücre yüzey belirteçlerini değerlendirerek B hücresi kökenini ve klonaliteyi doğrular. Gen ifade profilleme ise BL’ye özgü genetik desenleri belirleyerek diğer lenfoma türlerinden ayırt edilmesine yardımcı olur. NGS teknolojisi ile TCF3 ve ID3 gibi genlerdeki mutasyonlar tespit edilerek BL’nin moleküler yapısının daha iyi anlaşılması sağlanır.
Burkitt Lenfoması Nasıl Tedavi Edilir?
Burkitt lenfoması tedavisinde yüksek mitotik indeks nedeniyle hızlı ve etkili bir yaklaşım gerekmektedir. Yoğun kombinasyon kemoterapisi ve bazen immünoterapik ajanlar kullanılmaktadır.
Başlıca kemoterapi protokolleri:
- R-CODOX-M/IVAC
- DA-EPOCH-R
- HyperCVAD
Merkezi sinir sistemi (MSS) korunması Burkitt lenfomasının MSS’ye yayılma eğiliminden dolayı zorunludur. Bu amaçla profilaktik intratekal kemoterapi standart bir tedavi olarak uygulanır. Kullanılan ajanlar:
- Metotreksat
- Sitarabin
Burkitt lenfomasında tümör lizi sendromu (TLS) riski yüksektir. Hücre içeriğinin ani salınımı metabolik dengesizliklere yol açabilir. Önleyici tedbirler:
- Agresif hidrasyon
- Ürik asit düşürücü ajanlar: Rasburikaz, Alopürinol
- Elektrolit takibi ve böbrek fonksiyon izleme
Destekleyici bakım yoğun kemoterapi sürecinde önem taşır. Bu kapsamda nötropeni enfeksiyon ve kan sayımı desteği sağlanır. Başlıca destekleyici uygulamalar:
- Hücre büyüme faktörü desteği: Granülosit kolonisi uyarıcı faktörler (G-CSF)
- Enfeksiyon profilaksisi: Antibakteriyel, antifungal, antiviral ajanlar
- Transfüzyon desteği: Kırmızı kan hücresi ve trombosit transfüzyonları
Burkitt lenfoması tedavi sürecinde kişiye özel yaklaşımlar benimsenir. Hastanın yaşı genel durumu ve hastalığın evresi gibi faktörler tedavi sürecini şekillendirir.
Burkitt Lenfomasının Komplikasyonları Nelerdir?
Burkitt lenfoması hızlı ilerleyen bir kanser türü olarak zamanında teşhis edilmediğinde veya etkili bir tedavi uygulanmadığında ciddi komplikasyonlara yol açabilir. Bu komplikasyonlar tümörün yerleştiği bölgeye, hastalığın yayılma hızına ve hastanın genel sağlık durumuna bağlı olarak çeşitlenir. Burkitt lenfomasının komplikasyonları hastanın yaşam kalitesini düşürebilir ve organ fonksiyonlarını olumsuz etkileyebilir.
Başlıca komplikasyonlar şunlardır:
- Bağırsak Tıkanıklığı bağırsakta tümör büyümesi sonucu obstrüksiyon
- Kanama tümör nedeniyle iç organlarda kanama riski
- Böbrek Yetmezliği böbrek fonksiyonlarının tümör baskısı nedeniyle bozulması
- Merkezi Sinir Sistemi Tutulumu beyin ve omurilikte tümör yayılımı
- Kemik İliği Yetmezliği kan hücre üretiminin tümör baskısı ile azalması
- Ağırlık Kaybı ve İştahsızlık hastalığın ilerlemesiyle birlikte metabolik bozukluklar
- Enfeksiyon Riski bağışıklık sisteminin zayıflamasıyla artan enfeksiyon olasılığı
- Ağrı ve Şişlik tümörün baskı uyguladığı bölgelerde ağrı oluşumu
- Hiperürisemi tümör yıkımı sonrası ürik asit artışı ve böbrek taşları
Hastalar özellikle merkezi sinir sistemi tutulumu gibi komplikasyonlarla karşılaştığında yaşam kalitesi ciddi oranda düşebilir. Beyin veya omurilikte tümör yayılımı nörolojik semptomlara yol açarak hastanın hareket yetisini ve günlük işlevlerini etkileyebilir. Bağırsak tıkanıklığı gibi durumlarda ise acil cerrahi müdahale gerekebilir. Ayrıca tümör yıkımı sırasında ortaya çıkan hiperürisemi gibi metabolik komplikasyonlar böbrek fonksiyonları üzerinde ekstra yük yaratır.
Burkitt lenfomasının bu komplikasyonları tedavi sürecini daha karmaşık hale getirir ve doktorların multidisipliner bir yaklaşım benimsemelerini gerektirir. Erken teşhis ve tedaviye hızla başlanması bu komplikasyonların önlenmesinde büyük önem taşır. Özellikle hastalığın hızlı yayılma potansiyeli dikkate alındığında komplikasyonların azaltılması için düzenli takip ve destekleyici tedavi yöntemleri kritik rol oynar.
Burkitt Lenfoması Tedavisi Ne Zaman Yapılabilir?
Burkitt lenfoması tedavisine teşhis konur konmaz ve hastalığın evresine bakılmaksızın acil olarak başlanır. Bu lenfoma türü hızlı ilerlediğinden etkili bir sonuç almak ve hastalığın yayılmasını önlemek amacıyla yoğun kombinasyon kemoterapisi gereklidir. Standart tedavi protokolleri yüksek doz kemoterapiyi içermektedir:
- Siklofosfamid
- Doksorubisin
- Vinkristin
- Metotreksat
- Sitarabin
- Bazı protokollerde ifosfamid ve etopozid
- Rituksimab (CD20’ye karşı monoklonal antikor)
Burkitt lenfoması tedavisinde rituksimabın kemoterapi ilaçlarıyla birlikte kullanımı hastaların yaşam süresini artırmada etkili olmuştur. Hastalığın hızlı büyüme potansiyeli nedeniyle tedaviye erken başlanması hastanın prognozunu iyileştirir. Bu yüzden Burkitt lenfomasında erken tanı ve hızlı tedavi planlaması hayatta kalma şansını artıran en önemli faktörlerdendir.
Burkitt Lenfoması Tedavisi Ne Zaman Yapılamaz?
Burkitt lenfoması tedavisinde bazı özel durumlar standart tedavi yöntemlerinin uygulanmasını zorlaştırabilir veya geciktirebilir. Bu durumların başında tümör lysis sendromu riski merkezi sinir sistemi tutulumu ve organ fonksiyon bozuklukları gelir. Özellikle yüksek tümör yükü bulunan hastalar tümör lysis sendromu riski taşır; bu sendrom hayatı tehdit edici olabilir ve önleyici tedavi gerektirir. Merkezi sinir sistemi tutulumunda intratekal metotreksat gibi tedaviler tercih edilse de kanama riski yüksek hastalarda dikkatle uygulanmalıdır:
- Tümör lysis sendromu riski: yüksek tümör yükü olan hastalar
- MSS tutulumu: özellikle intratekal tedavi gereken durumlar
- Böbrek yetmezliği: metotreksat gibi ilaçların dikkatli kullanımı
- Karaciğer fonksiyon bozukluğu: ilaç metabolizmasında sorun yaşanması
- Kalp rahatsızlıkları: antrasiklinler, özellikle doksorubisin kullanımı
- Yaşlı hastalar: ek hastalık ve azalmış organ fonksiyonu nedeniyle riskli
- Enfeksiyon hastalıkları: aktif enfeksiyonların tedavi öncesi kontrolü
Bu özel durumların her birinde hastanın mevcut durumu detaylı olarak değerlendirilir ve tedavi mümkünse kişiye özel düzenlenir. Özellikle organ fonksiyon bozukluğu olan hastalarda ilaç dozlarının ayarlanması veya alternatif tedavi seçeneklerinin araştırılması önerilir. Bağışıklık sistemi baskılanmış hastalarda enfeksiyonun öncelikli olarak tedavi edilmesi yoğun kemoterapi uygulamasından önce şarttır.
Burkitt Lenfoması İyileşme Süreci Nasıldır?
Burkitt lenfoması sonrası iyileşme süreci hastanın genel sağlık durumu cerrahi müdahale gerekliliği ve uygulanan tedavi protokollerine göre farklılık gösterir. Bu lenfoma türünde cerrahi genellikle ana tedavi yöntemi olmasa da bazı durumlarda komplikasyonların önüne geçmek amacıyla cerrahi müdahaleler yapılabilir. Cerrahi sonrasında iyileşme sürecini olumlu etkileyen birkaç önemli faktör bulunmaktadır.
- Hastalar özellikle ameliyat sonrası dönemde olası komplikasyonlar açısından yakından izlenir. Enfeksiyon, kanama ve anastomoz kaçağı gibi komplikasyonlar sıkı şekilde kontrol altında tutulur.
- Sindirim sistemiyle ilgili cerrahi müdahaleler sonrası hastanın yeterli beslenmesi oldukça önemlidir. Beslenme desteği iyileşme sürecini hızlandırmada kritik bir rol oynar.
- Erken mobilizasyon hastaların en kısa sürede hareket etmesi için teşvik edilmesini içerir. Bu sayede derin ven trombozu gibi postoperatif komplikasyonların riski azaltılır.
Cerrahi müdahale sonrası kemoterapi tedaviye devam edilir ve Burkitt lenfomasının ana tedavi yöntemini oluşturur. Yoğun kemoterapi protokolleri yüksek başarı oranına sahiptir. Tedavi sonrası remisyon sağlanan hastaların hastalık nüksünü ve uzun vadeli etkileri izlemek amacıyla düzenli kontrollerini aksatmaması önem taşır.
Burkitt Lenfoması Nasıl Önlenir?
Burkitt lenfoması önlenmesine yönelik stratejiler hastalığın temel risk faktörlerini hedef alarak toplum sağlığı açısından önemli katkılar sağlar.
- Epstein-Barr virüsü (EBV) enfeksiyonu önlenebilir.
- Sıtma kontrol önlemleri özellikle Sahra Altı Afrika’da uygulanabilir.
- HIV/AIDS hastalarında erken tanı ve tedavi desteklenmelidir.
- Genetik danışmanlık ve düzenli izlem, aile öyküsü olan bireylerde tercih edilebilir.
- Sağlıklı yaşam tarzı: Dengeli beslenme, düzenli fiziksel aktivite, kanserojenlerden kaçınma.
Bunların dışında Burkitt lenfoması gibi nadir ancak agresif kanser türlerine yönelik toplum bilinci artırılarak erken tanının teşvik edilmesi sağlanabilir.

Doç. Dr. Mahmut Bakır Koyuncu, Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi (İngilizce Tıp) mezunudur. İç Hastalıkları uzmanlık eğitimini ve ardından Hematoloji yan dal uzmanlığını Mersin Üniversitesi’nde tamamlamıştır. Eğitim sürecinde MD Anderson Cancer Center’da Moleküler Biyoloji ve Genetik alanında çalışmalar yapmış ve Weill Cornell Medicine, New York’ta Kemik İliği Nakli ve Hücresel Tedavi Ünitesi’nde görev almıştır. Türkiye’de Mersin Üniversitesi Hematoloji Bilim Dalı, Mersin Şehir Hastanesi ve Adana Şehir Hastanesi Hematoloji ve Kemik İliği Nakil Ünitesi’nde hematoloji uzmanı olarak çalışmıştır. Temmuz 2023’ten itibaren Mersin’de VM Medical Park Hastanesi’nde hasta kabul etmektedir.

