Lösemi, halk arasında “kan kanseri” diye de bilinen, kan hücrelerinin üretiminde ve işleyişinde ortaya çıkan ciddi bir hastalıktır. En önemli soru ise şudur: “Lösemi bulaşıcı mıdır?” Hayır, lösemi bulaşıcı bir hastalık değildir. Lösemi, vücudumuzun bağışıklık hücrelerini üreten kemik iliğindeki DNA bozukluklarından veya mutasyonlardan kaynaklanır ve insandan insana doğrudan geçmez. O halde neden lösemi hastaları maske takarlar? Onların maske takma sebebi, dışarıdan gelecek mikroplara ve enfeksiyonlara karşı kendilerini korumaktır. Çünkü lösemi tedavisi sırasında bağışıklık sistemi zayıfladığından, hasta olan kişileri koruyabilmek için maskeler oldukça önemlidir.
Lösemi Bulaşıcı Bir Hastalık Mıdır?
Lösemi, kelime anlamı olarak “beyaz kan” ifadesinden gelir. Bu hastalıkta, vücutta anormal seyreden bir süreç nedeniyle kemik iliğinde üretilen beyaz kan hücreleri (lökositler) kontrolsüz biçimde çoğalır ve zamanla sağlıklı kan hücrelerini baskılar. İşte bu anormal çoğalma süreci, herhangi bir bakteri, virüs ya da parazit gibi etkenle doğrudan ilişkilendirilemez. Başka bir deyişle; nezle, grip veya hepatit gibi bulaşıcı hastalıklarda olduğu gibi, löseminin insanlar arasında fiziksel temas, hava yoluyla ya da kan yoluyla bulaştığını gösteren bir kanıt yoktur.
Lösemi, esasen genetik mutasyonların ortaya çıkmasıyla tetiklenir. Bu mutasyonların kaynağı çevresel faktörler (örneğin radyasyon, bazı kimyasallar), ailevi yatkınlıklar ya da hücre bölünmesi sırasında meydana gelen hatalar olabilir. Her bireyin genetik özellikleri farklıdır ve bu kimilerin lösemiye diğerlerine göre daha fazla eğilimli olmasına neden olabilir. Ayrıca löseminin oluşumu tek bir etkene bağlı değil pek çok faktörün birleşik etkisiyle gelişen karmaşık bir süreçtir.
Bir enfeksiyon hastalığından söz ederken, genellikle “mikrobik etken” aranır. Bakteri, virüs veya mantar kökenli bir mikroorganizma, hasta bireyden sağlıklı bireye temas veya solunum yoluyla aktarılırsa, o hastalığın bulaşıcı olduğu kabul edilir. Oysa lösemide durum farklıdır. Kanser hücreleri bir kişiden diğerine geçip orada üreyemez. İnsan bağışıklık sistemi, vücuda giren yabancı hücreleri tanıma ve yok etme becerisine sahiptir. Bu nedenle lösemiyi taşıyan hücreler, başka bir vücuda aktarılsa bile (örneğin bazı istisnai deneysel vakalarda dokuların laboratuvar ortamında incelenmesi gibi) tutunma ve çoğalma şansına sahip değildir.
Neden İnsanlar Löseminin Bulaşıcı Olabileceğini Düşünür?
Toplumda, lösemi hakkındaki en yaygın endişelerden biri bulaşıcılık konusudur. Özellikle kanser türlerinin tedavi sürecinde görülen maske kullanımı ve bağışıklığı düşüren tedavi yöntemleri, dışarıdan bakan bir göz için “Acaba bu hastalık bulaşıcı mı?” sorusunu akla getirebilir. Burada çeşitli yanlış anlaşılmaların ve tarihsel izlenimlerin rolü büyüktür.
Birincisi, bulaşıcı hastalıkları çoğu zaman maske takarak önlemeye çalışırız: Örneğin grip salgınlarında veya COVID-19 sürecinde maske kullanımı çok yaygınlaşmıştır. Benzer görüntüleri lösemi hastalarında da görmek, bu hastalığın da bulaşıcı olabileceği yanılgısına neden olabilir. Oysa lösemi hastaları maske takarak kendilerini korur; çünkü kemoterapi veya radyoterapi gibi ağır tedaviler bağışıklık sistemini neredeyse bir “kaleyi savunan askerlerin” izne çıkması gibi güçsüz bırakır.
İkincisi, bazı virüslerin lösemi veya lenfoma gibi kan hücresi kaynaklı kanser türlerinin oluşumunda dolaylı da olsa rol oynayabileceğine dair bilimsel çalışmalar vardır. Özellikle çocukluk çağı lösemisiyle ilgili “gecikmiş enfeksiyon hipotezi” ileri sürülmüştür. Bu hipoteze göre, erken yaşlarda çeşitli mikrop ve virüslerle az temas etmek, bağışıklık sisteminin yeterince güçlenmemesine yol açabilir ve ilerleyen dönemde risk artışı yaşanabilir. Bu tür bilimsel savlar, bazı kişileri “demek ki lösemiye bir mikroorganizma sebep oluyor; o halde bulaşıcı olmalı” diye düşünmeye itebilir. Ancak unutulmaması gereken nokta, bu hipotezlerin löseminin kökeninde enfeksiyonun direkt rol oynadığı değil sadece bazı bağışıklık mekanizmalarının zayıflaması veya uyarılmasının hastalığı tetiklemiş olabileceğini öne sürmesidir.
Üçüncü bir etken, tarihsel olarak bazı hastalıkların bulaşıcı olup olmadığının ayrımının çok net yapılamamasıyla ilgilidir. Geçmişte verem (tüberküloz), sifiliz veya cüzzam gibi hastalıkların da kanserle karıştırıldığı, hatta “kan hastalığı” diye adlandırıldığı zamanlar olmuştur. Bu bilgi eksikliklerinin kalıntıları, günümüzde bile lösemi hakkında yanlış düşüncelerin sürmesine zemin hazırlayabilir. Özellikle yorgunluk, solgunluk, ateş gibi semptomlar tüberküloz ya da bazı viral enfeksiyonlarla benzerlik gösterebilir. “Kan ile ilgili bir hastalık görüyorum, acaba bulaşıcı mıdır?” kaygısı buradan köken alabilir.
Lösemi Fiziksel Temas Yoluyla Bulaşabilir Mi?
Fiziksel temas deyince sarılma, el sıkışma veya aynı ortamda bulunma gibi günlük yaşamın doğal etkileşimleri akla gelir. Grip veya nezle gibi enfeksiyonlar, öksürük ve hapşırık yoluyla hava damlacıklarıyla yayılabilirken; deri temasıyla bulaşan bazı hastalıklar da mevcuttur. Fakat lösemi, bu tip iletim yollarına sahip değildir. Yani bir lösemi hastasıyla el ele tutuşmak, sarılmak, aynı havayı solumak veya aynı tabaktan yemek yemek, hastalığı size geçirmez.
Burada üzerinde durulması gereken başka bir nokta ise kan yoluyla geçiş meselesidir. Lösemi, kan hücrelerinin kansere dönüşmesidir. Kan yolu bulaşma genellikle hepatit B, hepatit C ya da HIV gibi virüsler için geçerli bir durumdur. Bu hastalıklar virüs kaynaklı olduğu için, kan transfüzyonu veya iğne paylaşımı söz konusu olduğunda bulaşabilirler. Lösemi ise kanser hücrelerine sahip olmakla birlikte doğrudan bir virüs aracılığıyla taşınmaz. Sağlıklı bir insanın dolaşımına lösemili hücreler verilse bile, vücudun bağışıklık sistemi o yabancı hücreleri hızlıca tanıyacak ve yok edecektir.
Tabii ki lösemiye eşlik eden bazı viral enfeksiyonlar olabilir; örneğin HTLV-1 (Human T-cell Leukemia Virus Type 1) adlı virüs, yetişkin T hücreli lösemi/lenfoma ile ilişkilidir. Ancak bu durumda asıl bulaşan lösemi hücresi değil HTLV-1 adlı virüstür. Virüsün bulaşması, kişide ileride bu tür bir lösemi geliştirme riskini artırabilir, ama bu da oldukça nadir görülen özel bir durumdur. Dolayısıyla “fiziksel temasla lösemi bulaşır” genellemesi yanlıştır.
Tıp Uzmanları Lösemi Hakkında Ne Diyor?
Tıp camiasında löseminin kesinlikle bulaşıcı olmadığı konusunda tam bir görüş birliği vardır. Dünyanın önde gelen sağlık kurumları ve uzman hematologlar, lösemi tanı ve tedavi rehberlerinde bulaşıcılık konusuna değindiklerinde, bu hastalığın insandan insana geçme olasılığının olmadığına vurgu yaparlar.
Örneğin Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) ve Amerikan Ulusal Kanser Enstitüsü (NCI), löseminin temelde genetik veya çevresel faktörlerin tetiklediği bir hematolojik kanser olduğunu ve herhangi bir kişiden diğerine geçmediğini belirtirler. Avrupa Lösemi Ağı (European LeukemiaNet) gibi organizasyonlar da klinik kılavuzlarında, lösemi hastaları için bulaşıcı hastalık takibi yapmaz; bunun yerine yoğun tedavilerin getirdiği yan etkilere ve hasta güvenliğine odaklanır.
Uzmanlar ayrıca “lösemi hastalarına tıbbi bakıma destek verirken belirli izolasyon önlemleri uygulandığı” bilgisinin yanlış anlaşılmaması gerektiğini savunurlar. Bahsi geçen izolasyon, bulaşıcı bir hastalık riski taşındığı için değil tam tersine hastaların bağışıklık sistemi çok hassas olduğu için uygulanır. Burada amaç tıp çalışanlarının ve ziyaretçilerin getirebileceği potansiyel mikropların hastaya ulaşmasını önlemektir.
Bilimsel araştırmalar da löseminin kökeninin büyük ölçüde genomik mutasyonlara dayandığını, kansere yol açan bu mutasyonların “bulaşma” değil “oluşum” kavramıyla açıklanabileceğini göstermektedir. Tek yumurta ikizlerinde bile lösemi gelişim oranları her zaman tam eşleşme göstermez; bu da genetik paylaşıma rağmen bile löseminin ortaya çıkıp çıkmayacağı konusunda birçok faktörün etkili olduğunu kanıtlar.
Lösemiye Bağlantılı Herhangi Bulaşıcı Virüsler Var mı?
Bazı virüslerin lösemi veya lenfoma türlerini tetikleyebileceği uzun zamandır araştırılmaktadır. Örneğin HTLV-1 adlı virüsün yetişkin T hücreli lösemi/lenfoma riskini artırabildiği bilinmektedir. Bu virüs, korunmasız cinsel ilişki, kan nakli veya anneden bebeğe emzirme yoluyla geçebilir. Ancak burada dikkat edilmesi gereken nokta şudur: Aslında bulaşan ve yayılan lösemi değil virüstür. Virüsün varlığı her kişide lösemiye neden olmaz; risk unsuru artar, ama bu mutlak bir sonuç değildir.
Farklı türlerdeki bazı virüslerin (örneğin EBV, yani Epstein-Barr virüsü) Hodgkin lenfoma gibi diğer kan hastalıklarının riskini yükselttiği bilinir. Bununla birlikte bu virüsler de pek çok insanda enfeksiyon yapmasına rağmen herkesin lösemi veya lenfoma geliştirdiği söylenemez. Dolayısıyla “virüs var, o halde lösemi bulaşır” yaklaşımı doğru değildir. Kanserleşme, virüsün genetik materyaliyle etkileşime giren hücrelerdeki karmaşık mutasyon süreçlerinin sonucu olarak ortaya çıkar.
Hayvanlarda ise örneğin kedilerde görülen “feline lösemi virüsü” (FeLV) gerçekten bulaşıcıdır ve enfekte kediden diğer kediye geçebilir. Ancak bu virüs, insanlarda lösemiye yol açmaz. Dolayısıyla kedilerdeki “bulaşıcı lösemi” ile insanların yaşadığı lösemi tipi arasında büyük farklar vardır. İnsanlarda benzer şekilde çalışan bir “kedi lösemi virüsü” veya “köpek lösemi virüsü” yoktur. Böylece hayvanlardaki bulaşıcı formlar çoğu zaman yanlış bir genellemeyle insanlara mal edilebiliyor, bu da kafalarda soru işaretleri oluşturuyor.
Neden Lösemi Hastaları Enfeksiyonlara Karşı Ek Önlemler Almalı?
Lösemi hastalarının tedavi sürecinde en büyük risklerden biri, enfeksiyonlara yakalanmaktır. Çünkü lösemi, kan hücrelerinde bozukluğa neden olurken, tedavi amacıyla uygulanan kemoterapi, radyoterapi ve diğer ilaçlar da bağışıklık sistemini ciddi şekilde zayıflatır. Kemik iliği kökenli hücrelerin işlevi bozulur, sağlıklı akyuvarların (bağışıklık savunma askerleri) sayısı düşer ya da tam görev yapamaz hale gelir.
Bağışıklık sistemini, vücudumuzu koruyan bir “kale surları” gibi düşünebilirsiniz. Lösemi hastasında bu surlar hasar gördüğü gibi, ek tedavilerle de kale kapılarının önemli bir kısmı bir süreliğine açıksa, her türlü mikrop çok daha rahat şekilde içeriye girip enfeksiyon oluşturabilir. Grip ya da basit bir nezle olarak geçiştirdiğimiz mikroplar bile, lösemi hastalarında ağır tablolara dönüşebilir. Özellikle bakteriyel enfeksiyonlar, mantar enfeksiyonları ve viral enfeksiyonlar, tedavi sürecini tehlikeye sokabilir.
Bu nedenle lösemi hastaları sık sık maske takar, hijyen kurallarına çok özen gösterir, kalabalık ortamlardan kaçınır. Doktorlar ve hemşireler de hastaya yaklaşırken eldiven, maske, bazen önlük gibi koruyucu ekipmanlar kullanır. Bütün bu önlemler bulaşıcı hastalıklardan korunmaya yöneliktir. Çünkü sağlıklı insanlara zarar vermeyecek düzeydeki mikroplar bile, lösemi hastaları için çok büyük tehlike oluşturabilir.
Ayrıca tedavi sırasında meydana gelebilecek nötropeni (nötrofil adı verilen önemli bağışıklık hücrelerinin sayısının düşmesi) hastayı özellikle zayıf hale getirir. Nötrofiller, vücutta bakterilere karşı ilk savunma hattıdır. Bu hücrelerin eksikliği, en ufak bir bakteri temasıyla bile hastanın hastaneye yatmasına neden olacak kadar ağır enfeksiyon riskini doğurur. Dolayısıyla “temizliğe ve korunmaya” yönelik önlemler lösemi tedavisinin olmazsa olmaz bir parçasıdır.
Lösemi Hastalarının Bağışıklık Sistemi Sağlıklı Kişilerden Nasıl Farklıdır?
Sağlıklı bir bağışıklık sistemini, sürekli teyakkuz halinde bekleyen, düşmana (mikroplara) karşı savunma hattı kuran eğitimli bir orduya benzetebiliriz. Bu ordunun piyadeleri nötrofiller, keşif birimleri lenfositler (T ve B hücreleri) ve çeşitli uzman birlikler (monositler, eozinofiller vb.) vardır. Kemik iliği ise bu ordunun eğitim kampıdır; burada “acemi erler” üretilir ve olgunlaşmaya gönderilir.
Lösemi söz konusu olduğunda ise kemik iliğinde üretilen beyaz kan hücrelerinden bazıları, yapılarını ve işlevlerini bozacak şekilde mutasyona uğrar. Bu anormal hücreler, sağlıklı hücrelerin üretimini baskılayacak kadar çoğalabilir ve normal hücrelerin görev yapmasını engelleyebilir. Örneğin kronik lenfositik lösemide (KLL), anormal B lenfositleri sağlıklı B hücrelerinin yerini almaya başlar ve enfeksiyonlara karşı savunma mekanizması ciddi zarar görür. Akut miyeloid lösemide (AML) ise farklı bir hat üzerinden (miyeloid kök hücreler) anormal çoğalma gerçekleşir.
Bu olumsuzluklar sadece anormal hücrelerin fazlalığıyla sınırlı kalmaz. Lösemi hücreleri, bağışıklık sisteminin geri kalanının faaliyetlerini de sekteye uğratabilir. Vücudun kanseri tanıma ve yok etme potansiyeli, lösemi hücrelerinin salgıladığı bazı maddelerle zayıflatılır. Üstelik kemoterapi veya radyoterapi gibi ağır tedaviler de sağlıklı hücrelere zarar vererek tabloyu daha da zorlu hale getirir. Dolayısıyla lösemi hastalarının “bağışıklık kalkanı” zayıflar, dış dünyadan gelecek tehditlere açık hale gelir. Bu yüzden enfeksiyonlar, basit bir gribal durum olmaktan öte, hayati tehlike içeren sorunlara dönüşebilir.
Neden Lösemi Hastaları Kamu Alanlarında Maske Takar?
Toplum içinde maske takan lösemi hastalarını görüp de “Kendilerinden bize hastalık bulaşmasın diye mi takıyorlar?” diye düşünmek hatalıdır. Aslında tam tersi geçerlidir: Lösemi hastaları, kamu alanlarında bulunan mikroplardan korunmak için maske takarlar. Özellikle kalabalık ortamlarda havada uçuşan virüsler, bakteriler veya damlacıklar, bağışıklığı zayıf insanlara kolayca zarar verebilir.
Maske, solunum yoluyla gelebilecek tehditleri azaltan bir bariyerdir. Grip mevsiminde veya mevsimsel enfeksiyonların yoğun olduğu dönemlerde herkesin maske takması, lösemi hastaları başta olmak üzere bağışıklığı düşük bireyleri korumak için çok önemlidir. COVID-19 salgını sırasında maske kullanımının yaygınlaşması, aslında lösemi hastalarına bir nebze de olsa “normalleşme” fırsatı verdi. Çünkü eskiden maske takan kişi yadırganabiliyor, hatta dışlanabiliyordu. Oysa pandemi süreciyle birlikte maske takmanın önemini herkes öğrendi.
Kamu alanları sadece alışveriş merkezleri veya toplu taşıma değil; hastane koridorları, okul etkinlikleri veya toplu davetler gibi kapalı ve kalabalık her yeri kapsar. Lösemi hastalarının tedavisi sırasında özellikle maske kullanması tavsiye edilir. Bu hastanın solunum yoluyla virüs kapma riskini ciddi ölçüde azaltır. Ayrıca maske, hastanın kendini psikolojik olarak daha güvende hissetmesine de destek olabilir. Çünkü hasta kişiler, ağır tedavi süreçleri boyunca dış etkenlerden korunmak adına kendi ellerindeki her türlü önlemi almak isterler.
Maskeler, Lösemi Hastalarında Komplikasyonları Önleyebilir Mi?
Maskeler özellikle üst solunum yolu enfeksiyonlarını engelleme konusunda ciddi bir fayda sağlar. Lösemi hastalarının akciğerleri, zaten yorgun düşmüş bir vücudun parçasıdır. Üstüne üstlük, olası bir akciğer enfeksiyonu (örneğin zatürre) bu hastalarda son derece ağır seyredebilir ve hastaneye yatış gerektirebilir. Maske kullanımı, damlacık yoluyla bulaşan mikropların doğrudan solunmasını engelleyerek bu riski minimize eder.
Elbette maske tek başına yeterli değildir; hastaların kapsamlı bir enfeksiyon kontrol programına uyması gerekir. Örneğin el hijyeni, masaya dokunduktan sonra ya da kalabalık bir ortamdan çıktıktan sonra ellerin sabunlu suyla yıkanması veya alkol bazlı dezenfektan kullanılması çok önemlidir. Ancak maske, dış ortamla ilk fiziksel bariyeri oluşturur.
Maskelerin türü de etkilidir. Cerrahi maskeler, damlacıkların büyük bir kısmını filtreler ama tam koruma sağlamayabilir. N95/FFP2 gibi daha yüksek filtreleme kapasitesine sahip maskeler, özellikle salgın dönemlerinde ya da hastanelerde daha iyi koruma sunar. Bu maskeler, virüs ve bakteri partiküllerinin yüksek oranda dışarıdan içeri girmesini engeller.
Lösemi Hastaları Maskelerin Yanında Hangi Diğer Koruyucu Önlemleri Kullanır?
Maskeler önemli bir bariyer olsa da tek başına yetersiz kalabilir. Lösemi hastalarının aldığı ek önlemler genellikle çok katmanlı bir savunma mekanizması oluşturur. Bunları şöyle sıralayabiliriz:
El Hijyeni ve Kişisel Temizlik: Ellerin sık sık yıkanması, alkol bazlı dezenfektanların kullanılması kritik önem taşır. Ayrıca ciltte çizik, yara olmamasına dikkat etmek gerekir; açık yaralar mikroplar için bir giriş kapısıdır.
Beslenme ve Su Kaynağı Kontrolü: Çiğ sebze-meyve yıkamaya özen gösterme, iyi pişmiş et tüketme, içme suyunu güvenilir kaynaklardan temin etme gibi önlemler gıda kaynaklı enfeksiyonları engellemeye yardımcı olur.
Kalabalık Ortamlardan Kaçınma: Özellikle grip mevsimi ya da salgın zamanlarında toplu taşıma, büyük toplantılar gibi kalabalık alanlardan uzak durmak önerilir. Mümkünse online toplantılar veya daha az kişinin olduğu ortamlara katılmak tercih edilir.
Ortak Eşyaların Sınırlandırılması: Bardak, çatal-kaşık gibi malzemelerin ortak kullanılmaması, ev içinde de kişisel eşyaların ayrılması önemlidir. Bu olası mikropların taşınma riskini azaltır.
Hayvan Teması ve Ortam Hijyeni: Evcil hayvanlarla temas, özellikle dışkı veya tüy kaynaklı parazit ve mikroplar açısından risk oluşturabilir. Bu nedenle veterinere danışılarak ek önlemler alınabilir. Ayrıca evin düzenli havalandırılması, toz ve küf birikimini engelleyecek temizlik rutinleri de hastanın yararınadır.
Bağışıklık Güçlendirici Adımlar: Doktorun onaylayacağı şekilde hafif egzersizler, düzenli uyku ve stres yönetimiyle bağışıklık sistemi desteklenebilir. Vitamin ve mineral takviyeleri de gerektiğinde uzman önerisiyle alınabilir.
Aşılamalar: Grip aşısı veya zatürre aşısı gibi belirli aşılar, hastanın mevcut tedavisine ve bağışıklık durumuna göre planlanabilir. Bu sayede riskler bir kat daha azaltılmış olur.
Lösemi Tedavisi Enfeksiyon Riskini Artırır ve Maske Kullanımını Gerekli Kılar mı?
Lösemi tedavisi, çoğunlukla kemoterapi, hedefe yönelik ilaçlar veya radyoterapi gibi yöntemlerle yapılır. Bu tedavilerin ana amacı, hızlı çoğalan kanser hücrelerini yok etmektir. Ancak vücuttaki sağlıklı hücreler de aynı süreçten etkilenebilir. Özellikle beyaz kan hücreleri zarar gördüğünde, enfeksiyonlara karşı direncin temel taşı olan nötrofiller ve diğer savunma hücreleri de azalır.
Bu tabloya “nötropeni” adı verilir ve nötropeni, hasta için tam anlamıyla bir alarm durumudur. En ufak bir mikroorganizma, örneğin normalde zararsız sayılan ağız florasındaki bakteriler bile, kan dolaşımına geçerek ağır enfeksiyonlara yol açabilir. Bu nedenle lösemi tedavisi gören kişilerde yüksek ateş, üşüme, titreme gibi belirtiler ciddiyetle ele alınır ve hastalar genellikle acilen değerlendirilir.
Tedavi protokolü süresince, koruyucu önlemler en yüksek seviyede uygulanır. Maske kullanımı bu önlemlerin başında gelir. Tedavinin türü ve şiddeti, maske kullanımının ne kadar süreyle ve hangi koşullarda gerekli olacağını belirleyebilir. Örneğin yoğun kemoterapide hasta haftalarca hastanede kalabilir ve bu süreçte maske takması istenir. Daha hafif tedaviler gören hastalar ise enfeksiyon riski yüksek dönemlerde veya kalabalık ortamlarda maske takarak risklerini minimize eder.
Ek olarak tedavi boyunca bağışıklık sisteminin durumunu gösteren kan değerleri düzenli aralıklarla ölçülür. Bu sayede hekime, maske dâhil hangi korunma stratejilerinin ne kadar süreyle gerekli olduğu hakkında bilgi sağlar. Unutmamak gerekir ki kanser tedavisinin başarısı büyük oranda enfeksiyonların kontrol altına alınmasıyla ilişkilidir. Ağır bir enfeksiyon, hastanın genel durumunu bozarak tedaviyi geciktirebilir veya kaldıramayacağı ek stres yaratabilir.
Aile ve Arkadaşlar, Bulaşma Korkusu Olmadan Lösemi Hastalarına Nasıl Destek Olabilir?
Yakınları lösemi tanısı almış bir kişiyle ilgilenmek, özellikle bulaşıcılık hakkında kaygı duyanlar için kafa karıştırıcı olabilir. Ancak löseminin bulaşıcı olmadığını bilmek, ailenin ve arkadaşların bu süreçte güvenle destek vermelerine yardımcı olur. Peki, pratikte neler yapılabilir?
Bilgi Edinin ve Yanlış İnançlardan Kaçının: Öncelikle, löseminin bulaşıcı olmadığını öğrenmek ve bunu çevreye de anlatmak önemlidir. Çoğu zaman yanlış bilgilerden kaynaklanan sosyal mesafe ya da korku, hastayı psikolojik olarak yaralar. Arkadaşlar ve aile, “Sana zarar verecek bir durum yok, endişelenme” mesajını yayarak hastayı rahatlatabilir.
Hijyen Kurallarına Dikkat Edin: Hastanın enfeksiyon kapmasını önlemeye yönelik tedbirler almak esastır. Örneğin eve girerken elleri yıkamak, hasta ile yakın temasa geçmeden önce dezenfektan kullanmak, grip belirtileri gösteren kişilerin ziyaretten kaçınması gibi kurallar herkesi korur.
Moral ve Psikolojik Destek Sunun: Kanser tedavisi gören bir kişi için en büyük desteklerden biri sevgidir. Hastayla vakit geçirmek, ancak onu yormadan sohbet etmek veya onunla hafif aktivitelerde bulunmak çok değerlidir. Bunun dışında telefon veya görüntülü aramalarla da “yanında olduğunu” hissettirmek moral kazandırır.
Günlük İhtiyaçlara Yardımcı Olun: Enfeksiyon riskini azaltmak için hastanın kalabalık ortamlara girmesi istenmeyebilir. Bu durumda arkadaşlar ve aile üyeleri alışveriş, ilaç temini gibi işlerde destek olabilir. Bu sayede hasta, hem enerjisini tasarruf eder hem de riskli ortamlardan uzak kalır.
Bilgilendirme ve Empati: Çevredeki diğer insanlara da lösemi hakkında temel doğru bilgileri aktararak bulaşıcılık korkusunun yersiz olduğunu anlatmak yararlı olur. Empati kurarak hastanın duygusal durumunu anlamaya çalışmak ve ona göre davranmak süreci kolaylaştırır.
Lösemi Hastası Biriyle Yaşamak veya Çalışmak İçin Ne Bilmek Gerekiyor?
Bir lösemi hastasıyla aynı evde yaşamak veya aynı iş yerini paylaşmak, doğru bilgilerle donanmış olduğunuz sürece risk taşımaz. Ancak tabii ki bazı konulara dikkat etmek gerekir:
Ortak Alan Temizliği: Evde veya iş yerinde ortak kullanılan yüzeyler (kapı kolları, masa yüzeyleri, klavye, telefon vb.) düzenli olarak temizlenmeli ve dezenfekte edilmelidir. Böylece basit mikropların yayılma olasılığı en aza iner.
Hastanın Özel Eşyaları: Farklı tabak, çatal ya da bardak kullanılması bazı durumlarda önerilir. Bu hasta kişinin bağışıklığı düşükken olası bulaş riskini en aza indirir. İş ortamında ise kişisel kalem, kulaklık veya bilgisayar gibi eşyaların paylaşılmaması iyi bir önlemdir.
Havalandırma ve Hava Kalitesi: Kapalı ortamın düzenli havalandırılması, mikropların ve virüslerin asılı kalma riskini azaltır. Bu genel sağlık açısından da faydalıdır. Klima filtrelerinin temizliği veya havalandırma sistemlerinin bakımı da unutulmamalıdır.
Aşılama: Birlikte yaşadığınız ya da çalıştığınız lösemi hastasının sağlığını korumak için, sağlıklı bireylerin grip ve zatürre gibi aşılarını güncel tutması önemlidir. Örneğin iş yerinde toplu halde aşılanma kampanyaları yapılabilir, ev içinde de yaşayan her birey hekime danışarak aşılarını yaptırabilir.
Beslenme ve Gıda Güvenliği: Mutfak hijyeni ve gıda güvenliği konuları ihmal edilmemelidir. Çiğ etle temas sonrasında ellerin yıkanması, sebze ve meyvelerin iyice temizlenmesi, bozulmuş gıdaların tüketilmemesi gibi temel kurallara dikkat etmek gerekir.
Sigara ve Zararlı Maddeler: Sigara dumanı sadece lösemi hastası için değil herkes için zararlıdır. Ancak lösemi hastaları, hassas akciğerleri ve bağışıklık sistemleri nedeniyle dumanlı ortamlarda bulunmaktan özellikle kaçınmalıdır. Aynı şekilde ev ve iş ortamında kimyasal buharlar ya da aşırı toz oluşumunu engellemek de önemlidir.
Stres Yönetimi ve Destek: Birlikte yaşamak veya çalışmak, karşılıklı anlayışı gerektirir. Hastanın tedavisi, ruh halini etkileyebilir; bazen enerjisi düşük olabilir. Bu durumda anlayışlı davranmak, iş yükünü ayarlamak veya görev dağılımını hastayı yormayacak şekilde düzenlemek oldukça kıymetlidir.
Bütün bu tedbirler, aslında genel bir sağlık bilincini de yansıtır. Hastayla yaşarken veya çalışırken fazladan “Ben bu kişiye zarar verir miyim?” diye korkmanıza gerek yoktur, çünkü lösemi bulaşmaz. Önemli olan onun bağışıklığının düşük olduğu dönemlerde ek hijyen ve koruma önlemlerini devreye sokmak ve moral-motivasyon konusunda destek olmaktır.

Doç. Dr. Mahmut Bakır Koyuncu, Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi (İngilizce Tıp) mezunudur. İç Hastalıkları uzmanlık eğitimini ve ardından Hematoloji yan dal uzmanlığını Mersin Üniversitesi’nde tamamlamıştır. Eğitim sürecinde MD Anderson Cancer Center’da Moleküler Biyoloji ve Genetik alanında çalışmalar yapmış ve Weill Cornell Medicine, New York’ta Kemik İliği Nakli ve Hücresel Tedavi Ünitesi’nde görev almıştır. Türkiye’de Mersin Üniversitesi Hematoloji Bilim Dalı, Mersin Şehir Hastanesi ve Adana Şehir Hastanesi Hematoloji ve Kemik İliği Nakil Ünitesi’nde hematoloji uzmanı olarak çalışmıştır. Temmuz 2023’ten itibaren Mersin’de VM Medical Park Hastanesi’nde hasta kabul etmektedir.

